Şu an içinde yaşadığımız Çağ, geçmiş Çağlara göre çok Büyük Özellikleri olan bir Çağdır. Ve bu Özellik 1900 yılından itibaren Planetimize perde perde açılmıştır. Yaşlı Dünyamız bu Son Çağda üzerinde yaşattığı tüm Mevcudat ile Birlikte Hızlı bir Evrim Kuşağına girmiş bulunmaktadır.
Planetimizi yıkayan Kozmik Enerjiler, Bilinçli İnsanı olumlu yolda Geliştirirken maalesef henüz Evrimlerini tam mânası ile Tamamlayamamış bazı Bilinçleri de olumsuz yolda etkilemektedir. Bu nedenledir ki, şu an Dünyamız İyi ile Kötünün bir arada yaşadığı bir Tabloyu sergilerken Mahşerini de yaşamaktadır.
Büyük bir Değişimin Eşiğinde olan Dünyamız, artık kabuğunu değiştirmektedir. Ancak, Değişen bu zaman ile İnsanlar da Değişmekte ve bu Değişimler neticesi İnsanlık istenmedik olaylara Tanık olmaktadır.
İşte bu yüzden, Dünyada yaşayan İnsanların bazıları, şuursal bir kaos yaşamaktadır. İleride yaşayacağımız Günler, bugünlerden çok farklı olacaktır. Bu Hızlı Değişimler ile Hissedilen kitlevi Sancılar yarınların ALTIN ÇAĞ’ına yapılan yatırımlardır.
Bu bir Geçiş Dönemidir. Bu Dönemde İnsani Bütünlüklerde Büyük Şu’urlanmalar olmaktadır. Artık Şu’urlanan İnsanın Ferdi Bilincini Aşarak, İnsanlığı Sevmesi, Sayması, Kucaklaması beklenmektedir.
Bu bir Birleşim Şu’urudur. Çünkü yarınların Dünyasını, Ferdi Bilinçlerini Aşan, Sevgisini Bölüşen, Ayırım Bilincinde olmayan ve Düşmanını bile Bağrına Basabilecek Yüce Bilinçler kuracaktır.
İnsan, Evrensel bir potansiyel, bir Akü ve bir Enerji Deposudur.
Şu an, Planetimizde yaşayan tüm İnsanlar yakın plandan Yatay ve Dikey Enerji yansımaları ile, birbirlerini Evrim ve Bilinç Düzeylerine göre Müspet veya Menfi yönde Etkilemektedirler.
Planetimiz bu Görülmez Enerji Ağlarının birbirlerini kestikleri noktalarda Kaoslar yaşamaktadır.
Evrimleşen İnsan, Bilinçlendiği nispette, pozitif yansımalarını Güçlendirdiği taktirde, bu Enerji Ağlarındaki kesişmeler de az olacağından, hem Dünyamız daha az kaos yaşayacak, hem de İnsanlık daha mutlu bir yaşamı Hak edecektir.
Şu an Dünyamız, Evrensel bir okuldur. Ve bu okulda herkes Hür bir Ruh, Hür bir Şuur olarak, kendi Bilincinden sorumludur. Bu okulda asla Empozeye yer yoktur. Bundan böyle, herkes kendi yolunu kendisi seçerek, Kendi Kendisinin Efendisi ve Gurusu olmak zorundadır. Bu bir programdır.
Dünyamız bu son Çağda olduğu kadar hiçbir Dönemde Barışa, Dostluğa ve Sevgiye bu denli ihtiyaç duymamıştır. Artık Bilinçlenen İnsan, Dünyasına sahip çıkarak tüm İnsanlığı Barışa - Dostluğa - Birleşime Çağırmaktadır.
Şu an Planetimizde aynı Görüşü paylaşan, pozitif Düşünce sahibi İnsanlar ve birçok Kuruluşlar vardır. Dünyaya gelmiş her Canlının muhakkak bir Görevi vardır. Ve her Canlı yaşam sürecinde yaşadığı Deneyimler ile Eksikliklerini tamamlayarak Olgunlaşır ve Deneyim kazanır. Olgunlaşan İnsan da Hakiki İnsan olarak yaptıkları ile Dünyasına katkıda bulunur ve İnsanlığa örnek olur.
Dünyamız sadece bir üretme çiftliği değildir. Bu çiftliğin Penceresinden Dışarıya Baktığınız zaman bazı Bilinmeyenleri, Sınırsız Ufukları görürsünüz. Ancak, çiftliğin kapılarını, pencerelerini kapatıp yalnız Bildiğiniz ve Yaptığınız işler ile meşgul olursanız Sizin Dünyanız sadece orası olur.
Köyünü hiç terk etmemiş bir kişi için Dünya sadece Bulunduğu, Yaşadığı ve Gördüğü mekândır. Evde yaşayan bir kedinin Dünyası ise, sadece Sahibi ve yaşadığı Evdir. Bir Gezgin Dünyanın her tarafını Dolaşır. Hepimizin içinde yaşadığımız Evimiz işte burasıdır.
Kardeş Dünyamızda kardeşler arasında Bilinç ve Görüş farklılıkları yukarıda verilen misallerden kaynaklanmaktadır. Bir şeyi Görmemek onu yok saymak demek değildir. Bilinmeyen bir şeyi Bilmek mecburiyetinde de değiliz. Ancak, Bilmediğimiz, Görmediğimiz bir şeyi de inkâr etmeye asla Hakkımız yoktur.
Saygılar.
Bülent Çorak
(Bir Konuşma)
Dostlarımız,
Senelerdir adım adım Yürüdüğümüz bu Evrensel Yolda şu ana kadar yapılan ve yapılacak olan Bütün Çalışmalar ve Gayretler Dünyamızda yaşayan tüm İnsanlar ve Mevcudat içindir. Artık Bilinçlenen İnsanın herşeyi Bilmek Hakkıdır.
Medyamik bir Çağ olarak Değerlendirilen bu Özel Çağda Planetimize yine Göklerin Sesi ulaşmaktadır. Ancak, ne var ki, artık bu Göksel Öneriler sadece Planetimizi değil, tüm Kâinatlar Nizamını da Sevgiye - Saygıya - Hoşgörüye - Barışa ve Birleşime Davet etmektedir. Bu bir Evrensel Çağrıdır.
BİLGİ KİTABI işte bu Seslenişlerin bir Ürünüdür. Ve O, "Büyük Uyanışa bir Çağrı" ve İnsanlığa bir Yardım Kitabıdır. 20. Yüzyılımızın sonlarına doğru, Bütün Dünyada hem Evrensel hem de Dünyevi Görüşlerde müspet ve menfi yönden çok Büyük Hareketler Görülmeye başlanmıştır.
Bu Dönemde, Kozmik Akımlar, Bilinç Seviyelerine göre alındığından, İnsan İnsanı daha yakından Tanıma fırsatı bulmuştur. 1950 yıllarına kadar standart bir yaşam Tablosu Sergileyen Dünyamız, Asrımızın 2. yarısından itibaren de Değişmeye başlamıştır. Aslında bu bir Evrensel Program ve Harekâttır.
Dünya Çatısı altında yaşayan Bizler bir Bütün olarak bir Aileyiz. Bu Aile içinde olacak her türlü Hareket şüphesiz ki herkesi de Etkileyecektir. Kitlevi olarak Devreye alınmış bu programdan habersiz olan Aile içindeki bazı Bireyler, bu Çatı altında eski Huzuru bulamadıklarından bir Arayış Ortamına girerek Mutluluğu Bilinç Düzeylerine göre Değişik yollardan aramaya başlamışlardır.
Bu arada, Bağımlılık yolunda kendini tüketen Genç bir Neslin yanında, Evrensel Aşamalarını yapan bazı İnsanlar da, Göklerin Sesini Duymaya, Dinlemeye ve Evrenselliği anlamaya başlamışlardır. Göksel Dostlarımız, bu Geçiş Ortamında, İnsanlardan sadece Sevgi - Barış - Birleşim ve Kardeşliğin yanında, Planetimize de Bilinçli bir şekilde Sahip Çıkmamızı istemektedirler.
Planetimizin birçok kesiminde, Değişik Irk ve Kültürde olan ve bu Göksel Yankıların Evrensel Mesajlarını alan birçok Kardeşlerimiz şimdi hep bir ağızdan aynı sloganları Devreye alarak Bütün Dünya Ailesini Kardeşliğe - Barışa - Birleşime Davet etmektedirler.
Bu yol ile de, Planetimizde bir Globalleşmeye gidilmektedir. İşte şimdi hep beraber bu Dönemi yaşıyoruz. Bu yeni Başlanmış bir Yürüyüştür. Ancak, yarınlarda daha Hızlanarak bir Maraton olacaktır. Ve inanıyoruz ki, ileri yıllarda Dünyamız mutlu insanların yaşayacağı bir Dünya olacaktır. Mutlu Olun, Mutlu kalın.
BÜLENT ÇORAK
(Açıklama)
Bu yaşanan Çağ, Bilinçlenen İnsanın Çağı’dır. Şu an tüm planetimizde, İnsana ve Doğaya Hizmet Yasasına uyum sağlayan herkes, Göklerin Sesini içlerinde Duyarak bu Evrensel Yola Adımlarını Atmışlardır.
Yeni Çağ, artık, bir Akıl ve Mantık Çağı olarak Devreye alınmakta, Güçlü ve Bilinçli bir İnsan İmajını Sergilemektedir. Dünya üstünde yaşayan herkes Kardeştir. Varolmuş her Varlık Saygıya değerdir.
Dinler, İnsanları Yetiştirici bir Programdır. Ve artık, Yetişmiş olan bu İnsanın Görüşü de Evrenseldir. Evrensel Görüş ise, Bütünü kapsar. Şu an, Dünyamız da, Bilinçlenmekte, Uyanmakta ve artık O da, Acabalara, Zulümlere, Kötülüklere bir Son Vermek istemektedir. Bu bir Değişimdir.
Mutlu yaşamak, İnsanın en Doğal Hakkıdır, çünkü o buna Lâyıktır.
Beklenen yarınlarda Sınırlar kalkacak, Silahlar tarihe karışacak, Düşmanlık ve Harpler olmayacak, bunların yerini Kardeşlik, Sevgi, Birlik, Barış ve Birleşim Şu’uru alacaktır.
Şu an, yapılan Bütün bu çalışmalar, Yarınlarda Devreye girecek olan Mutlu bir Dünyanın Temeline atılan Harçlardır. Ve bir gün, İnsan kendi Cennetini kendisi yaratacaktır.
Bugün, Sevgi ve Barış kelimeleri Dünya İnsanının bir Sloganı haline gelmiştir. Ancak, bu sözcükler, Düşüncelerden çıkıp, Özlere İnmedikçe, asla hiçbir şekilde Planetimizde Tatbik sahası bulamaz.
Şu an Dünyamız, bir Hazırlık Dönemi’nin Arifesindedir. Ancak, İnsanlık bir gün Allah’ın Gözü ile Kendini Görebilmeyi Başarabildiği taktirde, bugüne kadar içinde Gizlediği ve kendisinin de Göremediği güzellikleri görecektir. Her şey zamanın akışına tâbidir.
BÜLENT ÇORAK
Korku bir İlkellik ve Şartlanmışlıktan başka bir şey Değildir.
(Bir Konuşma)
Henüz tam manâsı ile Tespit edilemeyen bir zaman Diliminde, Kozmik Güneşin zaman süreçlerinde Enerjiye Doyum sağlaması sonucu oluşan patlama ile (Big Bang) denilen Olay, meydana gelmiştir.
Bu Durum ile, Atomik Bütün oluşmuş, Kâinatlar Nizamı ve Yaşam yeni Baştan Devreye girmiştir ve bugünlere kadar Gelinmiştir. Bu mevzuu, Size bir misal ile açmak isterim :
Şimdi çok Büyük bir Denize yine çok Büyük bir Göktaşının Düştüğünü Düşünelim. Bu Düşen cismin suya Vurma Hızı ile oluşan ilk Halka, o Taşın Gücü ile Eşdeğerdir.
İşte bu Güçlü İlk Su Halkası, sudaki Atom Çekirdeklerini Harekete geçirerek, Adetleri sayılamayacak kadar Görünür ve Görünmez Enerji Halkalarını meydana getirir.
Merkeze yakın olan bu Halkaların Gücü çok yoğundur. Ancak, bu Halkalar, dalga dalga açılarak Genişler ve Genişledikçe de Güçleri azalır. Daha sonra da, Görünmez ve Hissedilmez olurlar. Ancak, bu Titreşimler, Hissedilmese de Vardır ve yollarına Devam ederler.
Ancak, bu Görünmez ve Hissedilmez Dalgalar , bir zaman sürecinden sonra, öyle bir Enerji Duvarına çarparlar ki, o Çarpış Noktasından sonra tekrar Dalga Dalga Merkeze doğru Geri Dönerler.
Bu Merkez, Big Bang’in patladığı Dönemde oluşturduğu Vortekstir. Ancak, Son Halkanın çarpmış olduğu bu Enerji Duvarı, her şeyin Son Sınırı Değildir, bunun arkasında da Bilinmeyenler Vardır.
Gözün Görmediği bu Enerji Halkalarındaki Titreşimleri Dünyamız var olduğu andan beri Hissetmektedir. Ancak, bunları üstündeki mevcudat Hissetmez. Bu Hissedilmeyen Titreşim Dönemlerinde, Dünyamız standart bir Yaşamı ve Oluşumu ile ilgili Aşamaları yaşamıştır.
Bu Hissedilmeyen Dalgalar, bilhassa Algılar üzerinde Etkili olmuştur. Algıların Artışı, her zaman, bu Hissedilmeyen Titreşimlerin Oranı ile Eşdeğer olarak, Düşünce Titreşimlerini Harekete geçirerek, bugünkü İnsani Bilincin Oluşumuna kadar gelinmiştir.
Dünyamız, 1962 yılında, ilk defa Bütünü ile, bir Foton Halkasının Titreşimlerini Hissetti. Bu, Dünyanın ilk Hecmesi idi. Hissedilen bu Enerji Halkası, Dünya ile aynı frekansı taşıdığı için, 1963 yılında ikinci bir Halka ile karşılaşıncaya kadar, standart bir Yaşamı korudu.
Dünyamız, bundan sonra her yıl, bu Hecmeler ile karşılaşarak, Enerji Çemberlerini Daralttı. Çemberlerin Daralışı ile, Enerjiler yoğunlaştı ve bu Baskılı Günlere kadar Gelinmiş oldu.
Dünyamızın bu Durumu, 1000 yıl evvelinden, hatta daha önceleri, Göksel Otoriteler tarafından Biliniyordu. Ve o günlerden beri, Kozmoz kendi Arşivi olan Dünyayı kurtarma yolunda, birçok çalışmaları Devreye aldı.
Kozmoz, yapılacak bu çalışmalar sonucu Dünyanın yaşayacağı olayları, Kutsal Kitaplar ile KIYAMET olarak İnsanlığa bildirdi.
Şimdi, yine Dünyamıza Dönelim. Dünyamızın Enerjisi Pozitiftir. Ancak, üstündeki yaşam hem Pozitif, hem de Negatiftir. Dünya, ilk Varolduğu Dönemden beri, Mağma yolu ile Negatifleri toplar.
Ancak, Planetimizin üst kabuğundaki yaşam, zaman süreçlerinde o kadar Negatif üretmeye başladı ki, Dünyanın Gücünün gün geçtikçe Azalmaya doğru Gittiğini gören Kozmoz, İnsanlığa Evrim Yasalarını tatbik etmek zorunda kalarak, Kutsal Kitaplar ile, Eğitim Programını Devreye aldı.
Bu şekilde, Dünyamız 19 Siklus yaşadı. Biliyorsunuz, her bir Siklus, 26.000 yıldır. Bu kadar zaman sürecinde, İnsan Nesli hâlâ Kozmozun arzu ettiği Skalayı Yakalayamamıştır. Şayet İnsan bu çizgiyi yakalayabilseydi, Kıyamet diye yaşanan bir Dönem söz konusu olmayacaktı.
Dünyamız, yıpranmış, yaşlı bir Dünyadır. O, şu an Big Bang’in yoğun Vorteks Gücü ile çekilirken, Girdiği yoğun Enerji Halkalarının Gücü sonucu, üstündeki tüm mevcudat ile parçalanıp yok olma Tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır.
İşte bu neden ile, Kozmoz, 1900 Hızlı Evrim Programı denilen bir programı Devreye almıştır. Bu 20. yüzyıldır (bu Dönemde, bir asır hiç kimseye, Müdahalesizlik Yasası Gereğince, müdahale edilmemiştir, herkes serbest bırakılmış ve İnsanlığın tüm Bilinç Dataları teker teker kayda alınmıştır).
1900 Hızlı Evrim Programına göre, İlk Siklustan 19. Siklusa kadar, Bilinç Aşaması yapmış tüm Pozitif Öz’leri ve Bilinçleri Kozmoz bu Son Çağda daha ziyade Kadın Bedeni ile Planetimize Transfer etti.
Çünkü, henüz Beyin Gücü ile Çekilemeyen Kozmik Enerjileri Kadında bulunan "Ostrojen Hormonu", aylık periyotlar ile daha Hızlı bir şekilde çekmektedir. Bu programda, önce Dünyanın Mağmasının bu Enerji ile Takviye edilerek, ilk etapta Parçalanmasını Önlemek söz konusu olmuştur.
Bu hızlı program ile Kadın, her ay çekmiş olduğu Kozmik Enerjiler ile, Mağmanın Enerji Potansiyelini Güçlendirdi. Şu an Mağma, Enerjiye Doyum sağlamıştır. Ancak, artık bu Enerji Dünyanın Kabuğunu zorlamada ve Zelzeleler Dönemini Devreye almaktadır.
Yaşanan bu Özel Çağda, Dünyanın her yerinde yapılan tüm Spiritik Çalışmalarda, Kadın yoğunluğu 3/4, Erkek yoğunluğu ise 1/4’tür. İşte bu neden ile, bu Dönemde Kadın, Direkt Görevlidir.
1960 yılından sonra, İnsanlığın daha çabuk Bilinçlenmesi için, Kozmik Enerjilerin Beyin Gücü ile Çekilme Programı Devreye girerek, Dünyamıza Doğum yolu ile, Galaksi Enerjileri transfer edilmeye başlanmıştır.
Şu an, Teknolojik iletişim Araçları ve bu yolda yapılan Çalışmalar Dünyanın Kozmik Enerji Alanlarında bir yoğunluk oluşturmakta ve bu yoğunluk da Dünyanın Hızını kesmektedir. Bu durum, Manyetik Kutuplarda hafif kaymalara neden olduğundan iklimlerde de Değişiklikler görülmektedir.
İşte Planetimize bu yüzden Kitlevi Uyanış ve Kurtuluş Programı Tatbik edilmektedir. Dünyanın yaşadığı bu Sıkıntılı günlere Kutsal Kitaplar Kıyamet Tâbiri kullanır. Aslında, bu Kıyamet, İnsanlığın Bilinçlenmesi ve ayağa kalkarak Kıyam etmesidir.
Ancak, Dünyanın Hakiki Kıyametine daha 1.5 Milyar Asır gibi bir zaman vardır (verilen Bilgilere göre). Bu Son Çağ’a, Geçiş ve Kurtuluş Çağı denilmektedir. Bilgi Kitabı, bu neden ile, Planetimize bir Hakikat Kitabı olarak verilmiştir.
Dünyamızda oluşturulmuş olan Bütün Spiritik Çalışmalar, yürünen bu Hakikat yolunda İnsanlığa yardım için kurulmuş Odaklardır. Aslında, İnsan, yapılan bunca yardıma lâyık Yüce bir Bilinçtir.
BÜLENT ÇORAK
(Bir Konuşma)
Şu an, üstünde Taşı, Toprağı ve tüm Mevcudatı ile yaşadığımız, Dünya ismini taşıyan bu Yerküre, bir İmtihan Boyutudur. Ve artık o, Maddi, Manevi ve Doğal yönden Gücünü kaybetmiş ihtiyar bir Dünyadır.
Şu an İnsanlığın ilk mes’uliyeti O’nu Ayakta Tutabilme ve Yaşatma Çabalarıdır. Aksi halde, Zaman Aşamalarında üstündeki tüm Mevcudat ile Beraber yok olma Tehlikesi ile karşı karşıyadır.
İşte, bu nedenledir ki, önce Kardeş bir Dünya Birliğine ve Bütünlüğüne Gidilmektedir. Bu yolda, Bilinçlenen her Dünya vatandaşı, Büyük bir Değişimin Eşiğine adımını atarken, Dünyasına ve Doğasına da sahip çıkmaya Başlamıştır. Bu bir Evrensel Harekâttır.
Evrensel Bütünlükte ve Kâinatlar Nizamında hiçbir şey oluruna bırakılmamıştır. Bu yüzden, Planetimizde, Mikrodan - Makroya yapılan tüm çalışma Düzenleri ve yaşam, bir Sebep ve Netice Zincirlerine dayanmaktadır.
Göksel Kitaplarımızdan bugüne kadar elde ettiğimiz Bilgilerden yola çıkarsak, bu çalışma Düzenlerini idare eden, İnsanlığa Yön veren, Eğiten ve Bizlere Bilinmeyen Ufukları açan bu Güce ALLAH diyoruz.
Artık şimdi, tüm Evrensel Bütünlük, O, yani ALLAH dediğimiz Yüce Güç’ün yolunda Bilinçli olarak Birleştirilmektedir. Bu Geçiş Boyutunda, Planetimiz de, bu Birleşim Tablosuna Dahil edilmiştir.
Gaye, İnsani bir Bütünlük oluşturmaktır. Aslında, Dünyamız bir Sahne, Bizler ise, üstümüze düşen Rolleri paylaşan varlıklarız. Rollerimiz, Bizlerin arzularına göre değildir. Dünya Programımız ne ise, onu Tatbik Etmek ile mükellefiz.
Planetimizde yapılan Bütün Çalışmalar yarınlara yapılan yatırımlardır. Sadece bunu Bilerek yaşamak mutluluğun Anahtarıdır. Yaşadığımız Dönemde, tüm Planetimizde, Birleşim, Barış ve Dostluk Şu’urunu oluşturmaya çalışan birçok Spiritik Çalışmalar ve Odaklar mevcuttur.
Bu Odaklar 20. yüzyılın Başında ve bilhassa Son Yarısında 10. Boyuttan verilen Kozmik Tesirler ile, Uyanan İnsanlar tarafından Kurulmuştur. Bundan sonra, bu Tesirleri alan İnsanlık, ya Bilinçli, ya da Bilinçsiz olarak, bu Spiritik Yolda Yürümüş ve Yürümektedir.
Bu Son Çağ’da, aynı Gaye ve Düşünce Doğrultusunda Hareket eden odaklar, bugüne kadar, bir Hazırlanış Dönemi yaşamıştır. Ancak, artık, İnsanlığın Birleşme ve TEK’e Hizmet zamanı gelmiştir.
Bu neden ile, herkes yapmış olduğu Çalışmaların Işığında Birleşebilir ise, Dünyamız çok şey Kazanacaktır. Bir mikro-organizmadan makro Bilince ulaşabilmiş İnsan, aslında başlı başına bir Yasalar Zinciridir. Ve o, bir Evrenin Mikro Modelidir.
Ancak, bugüne kadar her Varlığın, Ferdi Görüşleri doğrultusunda, Dünyayı Tekeline alarak, atmış olduğu Doğru veya Yanlış adımlar sonucu, Dünyamız bugün yaşadığı Zor Günlere gelmiştir.
Dünya bir Bütündür. Doğası ve üstünde yaşayan tüm Canlıları ile Hepimizindir, hiç kimsenin Tekelinde değildir. İnsanlık şu an bir Aşamanın Eşiğindedir.
Bu Dönemde, yapılan Çalışmalarda, Art Niyetin olmaması, İyi Niyet, bir İşe Özden İnanış, Sevgi ile Bütünleşmek, İnsan Ayırımı yapmamak ve bu yolda Gösterilen Gayret, Planetimizin Global bir Bilince ulaşmasını sağlayacaktır.
Bu Başarının ve Geleceğin Değişmez Kuralıdır.
Bu Evrensel Görüşten ve Çizilen Yoldan ayrılmayan tüm Kardeşlerimiz, El Ele Birlikte yürümeyi Başarabildikleri taktirde, Geleceğin Dünya Devletinin Birer Ferdi olarak Planetimizi mutlu Yarınlara taşıyacaktır.
Artık, Dünya, Derin uykusundan uyanmaktadır. Geleceğe İdrakli, Şu’urlu ve Mantıklı Bakabilen Dünya İnsanı, bu yolda Evrensel Görevini yüklenerek, kendi Görüşleri Doğrultusunda, Kendilerini Hizmete Adamışlardır.
İşte Planetimizde yapılan Bütün olumlu Çalışmalar bu Bilinçlerin ürünüdür. "Dünya Kardeşlik Birliği Şu’uru" da bu Görüşten kaynaklanmıştır.
Şu an, Dünyamızın içinde Yaşadığı ve Çektiği tüm sıkıntılar Dağılım Karelerinin Eşitsizliğinden kaynaklanmaktadır.
Ancak, Menfaat ötesi, Bilinçli, Kararlı ve Ahlâki Değerlere Önem verecek Kardeşlerimizin Çoğalması, Yarınlarda oluşacak olan Adil Dünya Devleti’nin mükemmel Temellerini oluşturacaktır.
20. yüzyılımızın ikinci yarısında, tüm İnsanlığın Planetimizin Hayrına Devreye aldığı bu Bilinçli Çalışmalar, Kozmik Tesirlerin zaferidir.
Bu Tesirlerin gayesi, Dünyamızı "Birleşik İnsanlık Realitesi’ne" Hazırlayarak, İnsanlığın Evrensel bir Bilince doğru Tekâmülünü sağlamaktadır. Bu neden ile, Asrımızın ilk yarısında, Düşünemediklerimizi şu an açıklık ile Düşünebiliyor ve Yarınlara daha açık bir şu’ur ile Bakabiliyoruz.
Üstünde yaşadığımız Dünya artık oldukça yoğun bir Dönem Geçirmektedir. Ancak, yarınların İnsanı, Bizlerden daha mutlu yaşayacaktır. Çünkü, şimdi Bizler, bugüne kadar Bilinçsizce mahvettiğimiz Dünyamızın Diyetini, yarınlara Güzel Tohumlar Ekerek ödüyoruz.
Ekilen bu Güzel Tohumların filizlenerek Yeşermesi İnsanlığın en Büyük ve Son umududur. El Birliği Güç Birliğidir. Önce bu Görüşten yola çıkmak Altın Çağ’a atılan ilk adım olacaktır.
Yaşanan zor koşullara rağmen, Bıkmadan, Yüksünmeden, Elimize Aldığımız bu İnsanlık Meşalesini Söndürmeden, hep Birlikte yarınlara Taşıyabilirsek, sanırız Dünyamız Hak ettiği mutluluğa kavuşabilir. Bunu Başarmak, İnsanlığın Gururu ve Şerefi olacaktır.
BÜLENT ÇORAK
BUGÜNÜN İNSANI
(Açıklama)
Şu an Planetimizde yaşam savaşı veren birçok kişi Düşünceleri ve Davranışları ile henüz Bireysel bir Görünüm Sergilemektedir. Ancak, yarınların İnsanı kollektif Bilinci paylaşan Evrimli Varlıklardan oluşacaktır. Hızlı Evrim programları bu neden ile Devreye alınmıştır.
Bu Son Çağda, Allah’ın Tekliği - Evrenin Birliği Projesinde, halen yaptığı Hizmeti Gönül Bütünlüğü ile Devreye almış birçok kişi bile, yaptığı bu Evrensel Görevi bir Gönül Tatmini olarak Devreye almaktadır.
İşte bu neden ile, bugün Sizlere biraz İnsandan, yani kendimizden Bahsetmek istiyorum. Aslında İnsan, çözülmesi çok zor bir ipek çilesidir. Onu anlamak o kadar zordur ki, bunu birçoğumuz belki bugüne kadar Düşünmemişizdir.
İnsan bir Evren, bir Umman olmasına karşın, bazen de Bilincinin Kilidinde Kilitlenmiş küçücük bir Noktadır. Aslında o, Kendine bile Yabancı bir Varlıktır. İnsan bugüne kadar kendini Derinlemesine Tahlil etmediği için, Değişik Kişiliklerin yansıma Alanlarına Girerek, Kendini, Kendi olmadığı bir perspektiften yansıtmaktadır.
Çünkü, bir İnsan ne şekilde Düşünürse o Manyetik Alanın Tesir Sahasına Girenler de aynı Vibrasyondan Etkilenir. Bu neden ile, daima İnsanın önce Kendisi ile Bütünleşmesi, daha sonra da Kendisi ile Barışması tavsiye edilir.
Bugüne kadar Planetimize indirilmiş olan tüm Kutsal Kitaplar İnsanı İnsana kazandırmak için Devreye alınmış Göksel Önerilerdir. Kişisel çatışmalar İnsanın kendisinin bile Bilmediği Gizli Egolarının ve Kıskançlıklarının Çarpışmasından başka bir şey değildir.
Kıskançlık, bir İnsanın kendinde Gördüğü Eksikliğin Ezikliğinden başka bir şey değildir. Ancak, bu Duygunun değişik tarzda kullanılış şekli de Değişik Egoları Devreye alır.
Kişilikler arasındaki Çatışmalar sadece bir kompleks Tatminidir. Evrimli Varlıkta asla Çatışma yoktur. Alınganlık ve Kırgınlık, kendi Varlığının Başkası üzerinde Galebe Çalamayışından Kaynaklanan bir Egonun feryadıdır.
Gizli Egonuz hiçbir zaman mağlup olmak istemez. O daima kendini ön planda Görmek isteyen bir Güçtür. Bu neden ile, daima Saldırı ve Müdafaa ortamında Pusuda bekler.
O, Kendinden zayıf Gördüğü bir kişiye Saldırır, Sert kayaya Çarpınca da ya daha Ajite bir hale gelir, ya da mağlubiyetini Hazmedemediği için üzüntü Denizinde Boğulur. Tüm anlaşmazlıkların kaynağı budur.
Kendini Kendine ispata çalışan İnsan, daima mutsuzluk kapıları Çalacaktır. Kendini Başkalarına İspata çalışan İnsan ise, Evrimsizliklerini Sergileyecektir. Evrimsiz İnsan yaşamını daima Duygularla idame ettirir. Tekâmül, bir İnsanın her şeye Doyum sağlaması ile kazanılan bir Olgudur.
Bir İnsanın mutlu olabilmesi için, Beden Eldivenini Ters Yüz etmesi lâzımdır ki, bu da çok uzun bir zaman Diliminde Evrimsel skalaları Devreye almak ile mümkündür. Buna İç ile Dışın bir olması denir.
Bu Durumda Yunus Felsefesi Geçerlidir. Burada ne Yokluğa Yerinilir, ne Varlığa Sevinilir. Bu Duruma gelen İnsan artık Nötr bir Bilinçtir. Negatif ve Pozitif kutupların Törpülenmesi, İnsanın İnsan ile Evrimleşmesi prensibine bağlıdır.
Bu neden ile, önce Biz kendimiz ile Barışarak Bütünleşip, Evrimleşmeliyiz. Ancak, daha sonra İnsan ile daha ileri Evrim merdivenlerini çıkarız. Düşmanını Bağrına Basabilen bir Bilincin, pozitif Düşüncesi, kendini Evrimleştiren İnsana olan bir Şükranıdır.
İşte bu son Çağda, Bütün İnsanlık bu zor Yolları, Bilinç Aşamalarına göre teker teker Geçerek, Hakiki Kişiliği ile yüz yüze Gelmek ve merhabalaşmak zorundadır. Ancak o zaman İnsan Kendini Tanıyacaktır.
BÜLENT ÇORAK
Hakiki Bilgeler, kendini aramaktan vazgeçip, kendini kendinden silenlerdir.
DUYGUSALLIK
(Açıklama)
Bugün Sizlerle Duygusallık hakkında özel bir konuşma yapmak istiyorum. Evrensel ve Evrimsel Boyutlarda Duygusallık Tekâmül Frekansı ile Eşdeğerdir. Ve Duygusallık, bu Boyutlarda çok olumlu Pozitif bir Puan olarak kabul edilir.
Ancak, Dünya Boyutunda, Duygusallık, Törpülenmesi gereken bir Negatif puandır. Dünyada Duygusallık, Tamamlanmamış bir kişilik ve zayıflık olarak Değer kazanır. Dünya yaşamında Bedenimizin selâmeti için Duyguların Törpülenmesi zorunludur.
Bir Varlık, kendisine iyi Duygular Beslemeyen bir Varlığı Devamlı Düşündüğü taktirde, Düşüncesi ile daima onun Manyetik Alanının ve Aurasının içinde olacağından, asla kendini yaşayamayacak ve Daima mutsuz olacaktır.
Bu herkes için, her mevzuda Deneyimlenmiş bir Programdır. Olmamış bir meyve Size Ekşi Tadını yansıtırsa, Siz de daima o Ekşi meyvayı Düşünürseniz, ağzınızda her zaman bir Burukluk olacaktır.
Düşüncenin çekim Gücü, inanın hâlâ Evrenler Nizamında bile Tartışma konusudur. Siz negatif birisini Düşündüğünüz Taktirde , Sizin Pozitif Enerjiniz daima onun Negatif Enerjisini Çekecek ve Siz Sizlikten çıkıp onun aurasında onu Yaşayacaksınız.
Bütün bunlar Sizin Kişilik ve Evrim Programınızla alâkalı olgulardır. Ve bu program Karma Sistemine bağlıdır. Ancak, Görev ortamında çekilen Negatif Enerjiler ise Direkt Sistemin programıdır. Bu Program Arındırma ve Hizmet Boyutuna bağlıdır. Bu Enerjiler, Sizi Sarsmaz, aksine Güçlendirir.
Bu Evrim Programında akıl ve mantığınız Size en doğru yolu gösterecektir, çünkü onlar Sizin Hakiki Dostlarınızdır. Karşılaşacağınız herhangi olumsuz bir Durumda karşınızdaki Varlığa Arkanızı Dönmeden, Taş Atmadan, Düşünce yolu ile Sevgi gönderirseniz, o zaman onun Negatiflerini Sizin Pozitifiniz asla çekemez.
Çünkü bir Negatif, hiçbir zaman iki Pozitif alana giremez. Ve bu yolla Sizin auranız daha Güçlenmiş olur. Sizin Birinci Pozitifiniz (Özünüz), İkinci Pozitifiniz ise (Düşünceniz)’dir. İki Pozitifin bir arada olabilmesi için olaylar karşısında Düşüncelerin daima Kontrol altında olması şarttır.
Sevgi Pozitiftir, Ters Düşünceler Negatiftir. Bu yüzden Yaşam potansiyelinizin daha Güçlü, Dünyanızın daha mutlu olması için "Düşmanınızı Bağrınıza Basınız" diyoruz. Ancak, bilinir ki, bu da bir Evrim, Bilinç ve Boyut meselesidir.
Bütün Hakikatler açık bir şekilde Bilindiği Takirde İnsanoğlu Akıl ve Mantık Yolu ile Evrimini daha Hızlı bir şekilde Devreye alabilir. Kendisi Kitap olmuş bir kişinin artık Kitaba ihtiyacı yoktur. Onun Kitabı Vicdanı - Aklı ve Mantığıdır (tabii pozitif yolda).
Göksel Kitaplar İnsanlığa Bilgi yolu ile yardım için verilir, ancak bu Bilgileri Yaşamlarına Geçiremeyenlerin Yaşamları her zaman Hüsran olacaktır. Bu son Çağda herkes kendi Kaderinin Kılıcını kendi Elinde taşımaktadır. Bütün bunların Bilincinde olmak Sizlere çok şey kazandıracaktır.
BÜLENT ÇORAK
YARINLAR VE GELECEĞİN SORUMLULARI
(Bir Konuşma)
Biliyorsunuz, Bugüne kadar yapmış olduğum bütün konuşmalarımda daima Dünden ve Bugünden bahsettim. Ancak şimdi Yarınları, Geleceği ve Hakikati açarak, Sizleri Geleceğe ve Yarınlara hazırlamak istiyorum.
Bu neden ile, Sizlere her şeyi Değiştirmeden, aynen olduğu gibi Nakletmeyi bir Görev sayıyorum. Çünkü, Hakikati Bilmek İnsanın en doğal Hakkıdır.
Halen şekil Boyutunda yaşayan İnsanlık, Simgelerin, İsimlerin Gölgesine sığındığı müddetçe asla ALLAHIMIZIN Bizlerden Beklediği Bütünsel Bilince kolay kolay ulaşamayacaktır.
Artık, bir Bütünün Bilinci İnsanlığa açılmıştır. Bütünün içinde Bütün olan İnsan da her şeyi iyisi ve kötüsü ile Bağrına Basabilecek Yüceliğe Erişebilmek için bugüne kadar birçok Enkarne geçirerek İnsanlık Tahtına oturabilme çabaları vermiştir ve vermeye de devam etmektedir.
Allahımızın Evrimsel Yollarında Sıradağlar ve zor Geçitler vardır. Bu yollarda yürürken, Hakiki Bilinç Bütünlüğüne ulaşabilmemiz için, her Nefeste Sınanırız.
Her zaman dediğim gibi, Dünya bir Sahne, hepimiz bu sahnede Bizlere düşen rolleri paylaşan bireyleriz. Yaşantımıza bu perspektiften baktığımız zaman, daha kolay ve Olgun bir Bilince ulaşmış oluruz.
Aksi halde Senlik, Benlik görüşleri içinde çalkalanırsak, daha yürünecek çok yollar var demektir. Dinsel Doktrinler Bizleri Olgunluğa, Güzelliğe hazırlayan Göksel kelâmlardır.
Bu kelâmların ışığında, zaman süreçlerinde olgunlaşan İnsanın artık kendini Aşıp, Evrensel Bütünlük ve Bilinmeyen ile kucaklaşma zamanı gelmiştir. Çünkü, Göklerin Bilinmeyen Kapıları ancak olgun meyvelere açılmaktadır.
Cin ve Şeytan terminolojileri İnsan Bilincinin bir Mihenk taşıdır. Evrensel Bütünlüğün gözünde Hakiki İnsan Bütünün Bilincini paylaşabilen ve o Yüceliğe ulaşabilendir. Eğer Şeytan ve Cin var ise, onları yaratan ALLAHIMIZIN da bir Bildiği vardır demektir.
Aslında İnsan Hür bir Ruh ve Hür bir Şu’urdur. Ancak, Hakiki İnsan vasfını kazanıncaya kadar İnsan asla kendinde bulunan ve sahip olduğu bu Yüce Gücünü kullanamaz.
İşte bu yüzden Planetimiz bir İmtihan Boyutudur. Artık İnsanlık bu Dönemde Son Siklusunu yaşamaktadır. Bu neden ile, Planetimizin Yaşam Tablosunda çok hızlı bir Gelişim ve Değişim mevcuttur.
Bu Son Çağda, Uyanan İnsanlığın çarpışan Bilinçleri İnsanlığı çok daha zor günlere hazırlamaktadır. Çünkü, Mükemmele yaşayarak ulaşılacaktır.
Bugüne kadar Planetimizde Evrensel Bütünlük yolunda Hizmet veren tüm otoriteler birer Güneş Öğretmenidir. Onlar kendi Görevleri çerçevesinde yarınların İnsanına yarınların Işıklarını getirmektedirler.
Bu yolda Hizmet veren, Odaklardaki Dostlara yol gösteren bu Güneş Öğretmenleri, yaptıkları Görevin Yüceliğinin idrakinde oldukları müddetçe, Kişilik ve Davranışları arasında, Sözleri ile de bir Çelişkide olmamalıdırlar.
Bugüne kadar Bilgi Kitabı’na ve bu yolda yaptığımız çalışmaların ne olduğunu bilmeden Bizlere hücum eden tüm Sevgili Kardeşlerimize artık kendi Deyimleri ile cevap verme zamanı gelmiştir.
Bilgi Çağına girerken İnsanlığı Birleştiren, Gerçeklerden Bahseden bir broşürde şöyle denilmektedir ‘ Tekâmül Tek bir Ömre sığmaz, İnsanlar Tekâmül etmek için tekrar tekrar Doğarlar. Ruh Bütün Evrenlere dağılmış olan Tanrı Kanunlarını, İnsan Bedenini kullanarak araştırır ve öğrenmeye çalışır’.
Ancak, bütün Bilgiler Tek bir Hayat içerisinde elde edilemez. Çünkü, Bilgi Sonsuzdur. İnsan Dünyaya her gelişinde Deneyim, Bilgi ve Tecrübe kazanarak Yükselir ve Yücelir, bu yolda Gerileme yoktur’.
Evet, şimdi burada duralım. Şu an, Dünya Planetinde Beden kazanarak yaşayan her Varlık İnsandır. Yani, bir önceki yaşam Döneminden daha ileri bir Bilince sahiptir.
Peki, İnsan nedir? İnsan, bir Bütünün Bilincini paylaşabilecek Yüceliğe Erişebilendir. Bizler, bu Son Çağın Geçiş Boyutunda İnsanlığa Hizmet veren tüm Kardeşlerimizi Bu Yüce Bilince Erişmiş olarak görmekteyiz.
Ancak, şu an Planetimizde hâlâ İnsan - Uzaylı - Cin - Şeytan ayırımı yapan Evrensel Odak Başkanlığına lâyık olmuş Dostlarımıza şimdi soruyorum;
Acaba Sizler bu Geçiş Projesindeki Görevlerinizi şu an üstünde yaşadığınız Dünya Planetinde mi aldınız? Şayet bu tezi savunur iseniz, acaba niçin diğer Dünyalı Kardeşlerimiz de Sizlerin savunduğu tezleri savunmuyor? Geleceğin ve İnsanlığın sorunları ile meşgul olmuyorlar?
İşte Evrim Düğümünün en can alıcı noktası buradadır. Bugüne kadar aynı Kaynaktan verilen tüm Bilgiler, aynı Kaynaktan tatbik sahası bulan tüm Projeler, neden hâlâ istenilen Düzeye ulaşamamıştır?
Çünkü İnsan Bilgi ve Bilinç yönünden ne kadar Tekâmül eder ise etsin, Özde Arınmadıkça, Benlik Zincirlerini Kıramadıkça, Birleşim Ruhunun Evrensel Nefesini teneffüs edemedikçe, İnsanlık halen Hasretini çektiği ve Beklediği Özgür ve Güzel Dünyasına kolay yoldan ulaşamayacaktır.
Şimdi, Bütünlüğümüz için ‘Uzaylılar’ Deyimini kullanarak, Bize İnsani Bütünlükten ayrı bir göz ile bakan tüm Kardeşlerime sesleniyorum; Sizler kimlersiniz? Dünya da Uzayın bir parçasıdır ve Uzayda halen var olan ve var olacak olan tüm Canlar da Uzayın bir parçasıdır.
Evrensel Bütünlük Projesinin ilk Tatbikatı, ilk Varlık ile beraber Evrenlere Damgasını vurmuştur. Ve şimdi gittikçe Gelişen ve mükemmele ulaşan bu Proje, İnsan faktörünün Evrim Eşiklerini Aşarak, bir Bütünsel Bilince ulaşacağı zamana kadar Beklemiştir. İşte şu an yaşadığımız zaman bu zamandır.
Bizi Sevgisinden ve Yoktan Var eden O Yüce Güce hepimiz ALLAH Tâbirini kullanıyor isek, İşte şimdi İnsanlık O’nun yolunda ve O’nun Bilincinin Işığında Hakiki Görevini üstlenmek için Bu Dönemde Dünya Bedeni kazanmıştır. Bu bir müsaade işidir ve bu Evrensel bir Projenin Tatbikatıdır.
O’nun izni olmadan bir Kuşun bile Uçamayacağı Bilincinde olan İnsanlık, nasıl oluyor da O’nun Bizlerden Beklediği Bütünsel bir Bilince ulaşamıyor ve hâlâ yapılan Görevlere ayrı bir perspektiften bakıyor?
Şu an Evrensel Bütünlük yolunda Hizmet veren herkes ve bu yolda çalışan Odaklar yaptıkları Bütün konuşmalarda bir Birleşimden, Sevgiden, Hoşgörüden, Görev ve Bilinç Bütünlüğünden bahsetmektedir.
Ve bu yolun yolcuları olan bu Dostlara Ellerimizi uzatarak, Gel - Gel - Gel sloganı ile seslendiğimiz zaman karşımıza daima Sen - Ben Duvarı çıkmakta ve Bizlerden aldatılan bir Topluluk olarak söz edilmektedir.
Bu Sözleri Hakikat Bilincine ulaşmamış Dostlardan değil, İnsanlık yolunda İnsanlığa ışık tutmak üzere Özel mevkilere gelmiş Dostlardan duymak İnsanlık adına Bize çok acı vermektedir.
Acaba bugüne kadar yapılan tüm Evrimler Bizleri bu Bilinç Düzeyine mi getirdi? Ve İnsanlığı, İnsan yapmak için Bizlere Kutsal Kitaplar yolu ile, Işık tutan tüm Öneriler acaba Bizlere hiçbir şey mi kazandırmadı?
Evrensel Birleşim ve Bütünlük yolunda Hizmet veren Sevgili bir Dostumuzun, Bizler için kullandığı, kendi Kelâmlarını şimdi burada Sizlere aynen nakletmek istiyorum;
‘Boyunlarına dolanmış kara bir ipin peşinden koşarak mel’un tesirlere meskenlik eden bu iyilik fukaralarının, saklanacağı bir yerleri yoktur.
Onlar, Hakikat Nurunun Işığına bakmaya Hasret kalan Gönlü Kara - Ağzı Kara - Eli Kara Varlıklar olarak vazifelerini yapıyorlar. Ve kendi kuyularını kendileri dolduruyorlar’.
Evet, bu Dostumuz aynen böyle söylüyor. Bu Hakikat Yolunda hizmet vererek İnsanlığa Işık tuttuklarını iddia eden bu Dostların Bizlere bu çirkin kelâmlar ile saldırmalarını ne ALLAH Affeder ne de İnsanlık Affeder.
Aynı Gaye uğruna, aynı KAYNAK’tan, aynı Yoldan Hizmet veren Hepimiz acaba neden Yolları ayrı ayrı imiş gibi Göstererek İnsanlığı şaşkınlığa Sürükleyip Evrimlerine Engel oluyoruz?
Şimdi yine Bizlerin yapmış olduğumuz çalışmalara değişik Görüşler getiren Dostlarımıza sesleniyorum; Bugüne kadar Bizim Bütünlüğümüzden hangimizin ağzından Sizlere yönelik menfi bir kelâm çıktı? Ve kimin Hakkında kötü bir Söz söylendi? Kimi yerdik? Kimi çiğnedik?
Herkese Kardeş elimizi uzattık. Gelin Kardeş olalım, Gelin Sırdaş olalım, Gelin Barış olalım ve Birleşelim dedik. Bugüne kadar Bize uzanan Ellerin hiçbirini itmedik.
Eğer, Bizlerin izlediği bu yol onlarca Menfi bir yol ise, Bizlere hücum eden Dostların yürüdükleri yol da ALLAH yolu ise, Hakikatin idrakine varan İnsanlık bir gün Hakiki yolunu kendisi Seçecektir.
Bugüne kadar sustuk. Artık, Son Sözlerin söylenme zamanı gelmiştir. Şimdi söz Bizimdir. Söylenen bu sözlere Anında karşılık vermemek ve Susmak bir Korkaklık, bir Acizlik değildir, Olgunluktur.
Hakiki yolda Hizmet verirken hiçbir zaman Önde Koşmak yoktur. Sabır ile zamanın Olgunlaşmasını Bekleyiş vardır. Bunun içindir ki (Asude Çekilen Zaman Hazır Zamandır) denilmektedir.
İnsanlığa Manevi Yücelme yollarını öğreten Kardeşlerimizin bu Manevi Değerleri yaşamlarına da tatbik etmeleri ve bu Değerleri kişiliklerinde de görmek en Büyük Özlemimizdir.
‘Düşüncede bir, Özde bir olmalıyız. Çünkü artık Dünya İnsan Şuuruna, Bilincine, Vicdanına teslim edilmiştir’ diyen Dostlarımızın artık bu güzel Kelâmları Özlerine indirip Birlik ve Bütünlük Bilincini kavrayarak, ‘İnsana Saygı, Allah’a Saygıdır’ sloganını Benimsemeleri en Halisane temennimizdir.
Artık kulaklarımız Ruh ve Sevgi ortamında Hizmet veren ve Görev Bilincini Benimsemiş Lider Durumunda olan Dostlarımızın ağızlarından Görev yaptıkları ortamın Bilincine ve İsmine lâyık Kelâmlar Duymak istemektedir.
Her fırsatta Sevgi sözcüğünü Dillerine dolamış Dostlarımızın Dillerinden artık Sevgisiz Kelâmlar duymak istemiyoruz. Ve artık Evrensel Bilinç ile Hareket eden ve bu yolda Hizmet veren tüm İnsan Kardeşlerimizde Hakiki İnsanlara yaraşır Işıkları Görmek istiyoruz.
Birbirimizin ayağına taşlar koymak yerine o taşları El Birliği ile kaldırarak Hakiki Işık yolunda kaybedilen zamanı kazanmak ve artık karşımızda Liderlik Görevini üstlenmiş Dostlarımızın İç ile Dışlarının bir olarak Şeffaf Yüzlerini Görmeyi bekliyoruz.
Yine Tekrarlayalım, Hakiki İnsan bir Bütünsel Bilinci paylaşabilendir. Bu yüzden, Yunus ve Mevlâna İnsanlığa bir Örnek olarak sunulmuş Kişiliklerdir. Bütünün içinde yaşayan İnsan bu Bütünlük Bilincine ulaşamadığı taktirde Yarım İnsan olarak kalmaya mahkûmdur.
Bizler bugüne kadar Allahımızın yolunda Evrimleşerek Güçlü bir Bilinç Bütünlüğüne ulaşan Güzel İnsanlarımızı artık kendi İnsani Gücü ile bir Bütün olarak görmek istiyoruz. Söylenen her Sözün Tesir Alanına girebilecek Bilinçler hiçbir zaman Yarınların Beklediği İnsanlar olmayacaktır.
İnsanlık artık Ferdi Bilincini Aşmalıdır. Şu an Planetimiz öyle bir Kozmik Enerji Anaforunun içindedir ki, bu Enerjiler her Bireyi Bedensel yönden Takviye ederken, aynı zamanda İnsanlığı yarınların İleri Bilincine de Hazırlamaktadır.
Şu an, tüm Dünyamız bu Tesirler ile her yönden Eğitilmekte ve Arındırılmaktadır. Artık özel Celselere zaman ayırmak İnsanlık için bir zaman kaybıdır. Çünkü İnsanlık artık Dönüşü olmayan bir yolda mükemmele ve Bilinmeyenlere kanatlarını açmıştır.
Şimdi Hakiki İnsanların yürüyeceği bu Evrensel yollarda bugünlere kadar kimsenin Bilmediği Duraklarda Durulacak ve Çalınmamış Kapılar Çalınacaktır. Bugüne kadar Hamdık - Piştik - Yandık. Artık bundan sonra, Emeklemeyi bırakıp ayağa Kalkacağız - Yürüyeceğiz - Koşacağız ve Ulaşacağız.
Rabbimiz bugünlere gelinceye kadar Yardımcımızdı, şimdi de daha ileri Planlara Bizleri Hazırlayarak yardımdadır. Yürüdüğümüz yol Işık - Huzur - Sevgi - Barış - Kardeşlik - Mutluluk ve İnsanlık yoludur. Çünkü, Birleşen Bütündedir. Bir gün tüm İnsanlık bu yolda Bilinçli olarak Birleşecektir.
BÜLENT ÇORAK
KAOS
(Bir Açıklama)
Şu an Dünyamız, çekilen Bütün Sıkıntılara rağmen, yaşanması Güzel, Cazip bir Dünyadır. Ancak, Dünya İnsanının uykusu çok ağırdır, kolay kolay bu uykudan uyanıp, üstündeki Mahmurluğu Atması çok zordur.
İnsani Bilinçler bir Tedriç Nizamına Tâbidir. Ve bu neden ile, Düşüncelerdeki Acabalar, Korkular ve Olumsuzluklar Hakikatin zaten Ağır Dönen Çarkını bir türlü Hızlandıramamaktadır. Ancak, Olumsuz Düşüncelerimizi Evrensel Bilincimiz ile Törpülediğimiz zaman, bu Hakikat Çarkının daha kolay Döndürüleceğine inanıyorum.
Dünyamız, artık Kapılarını yeni Ufuklara açmaktadır. Bizler şu an, Birleşim Şuurunu Dünyamızda Oluşturmaya ve Tanıtmaya çalışan bir Kardeşlik Kadrosuyuz. Halen Dünyada Görülen Olumsuzluklar yeni Devreye giren bir Değişimin Sinyalidir.
Her zaman söylediğim gibi, Mükemmellikler daima yaşanan Kaosların içinden çıkar. Kaoslar, Mumun Fitilini Tutuşturan Kıvılcımlardır. Mükemmelliğin Ölçüsü daima ikiyi bir Etmek ile Ölçülür. Tek Kol ile Yüzülmez, Tek Ayak ile Yürünmez, Tek Kanat ile Uçulmaz ve Tek Dünya Aklı ile de bir yerlere Gelinmez.
Evrenselliği yakalamak, bu neden ile, Mükemmellik için zorunludur. Kaoslar bunun için yaşanır. Düştüğümüz Denizde Boğulmamak için iki Kolumuzu da kullanmak zorundayız. Tehlikeden kaçmak için de İki Ayağımıza ihtiyaç vardır.
Dünyada yaşadığımız olaylar, Dünyevi Görüşlerimizi Törpüler ve Yaşanan Olaylara başka bir pencereden Bakmamıza yardımcı olur. Bu yol ile de, Akıl ile Mantığımızı Birleştirerek yaşadıklarımıza Evrensel bir Görüş getirebilme yeteneğini Geliştirir ve Kazanırız.
Aslında bu program Asırlardan beri Devrededir. Ancak, İnsanlık Bilincinin oluşması için bir Süreç Tanınmıştır. Bu Süreç, 2000 yılına kadar olan bir zamanı kapsar.
Yarınlar, İnsanlığın pozitif Görüşleri Doğrultusunda Devreye alınarak Değer kazanacaktır. Hakiki İnsan, müşterek bir Bilinci paylaşabilme Yüceliğine ulaşabilendir. Yürünen yol ise, İnsanlık Yoludur.
BÜLENT ÇORAK
DOĞA, İNSAN VE HAYVAN
(Açıklama)
Bu yazımda Sizlerle, Sizlerin de çok arzu ettiği bir mevzu üzerinde biraz Sohbet etmek ve Doğal Duygularımı paylaşmak istiyorum.
Yaşadığımız şu Dönemde Dünya’nın gidişatı ve İnsanlığın Görüşü, Medeniyetin, Teknolojinin ilerleyişi ile Ters orantılıdır. Çünkü artık İnsanlık Doğallığından, İnsani Hasletlerinden, çok şey Kaybederek adeta Robotlaşmaktadır.
Bu Son Çağda Paylaşmayı, Sevmeyi, Affetmeyi unutan İnsanlığa, her fırsatta Barıştan - Kardeşlikten - Sevgiden - İnsanlıktan Bahsederek, Şuuraltına saklanmış olan İnsani Hasletlerin, Şuur üstüne çıkmasına çalışılmaktadır.
Hakiki İnsanın Öz Vasfı, Hayvanları ve Doğayı Sevmesidir. Bu, İnsanı İnsandan ayıran bir Evrim çizgisidir. Dünya sadece İnsanlara Has bir Mekân değildir.
Doğanın Hakiki Sahipleri Bitki örtüleri, Ormanlar, Hayvanlar, Kuşlar, Balıklar, hasılı tüm Canlılardır. Bunlar Dünya’nın esas Mirasçılarıdır.
İnsan sonradan Onların Hakkına Tecavüz ederek Onların yaşam Alanlarını Kısıtlamış ve birçok Türlerin yok olmasına neden olmuştur ve olmaktadır.
İnsanın Evrimi önce Aileden başlar. Çocuk saf bir Pınardır. Dünyaya gelen her Varlık, üç yaşına kadar Dünyaya uyum sağlaması, Doğa ile Bütünleşmesi için Tesirlerden uzak bırakılmıştır.
Çocuk, ilk Eğitimini Görsel yoldan alır. Aile içindeki Davranışlar, Ailenin İnsanlara, Doğaya, Hayvanlara Bakış açısı, Çocuğun Temel Kişiliğini oluşturur.
Şu an sokaklarda, Davranışları ile birçok İnsana Örnek Teşkil edecek çok sayıda Sahipsiz Hayvanlarımız vardır. Onlar İnsanlar gibi şikayet edip, Hallerini Bizlere anlatamazlar.
Onlar İnsanlara Sevgi ve Mutluluktan başka bir şey vermeyen, bir lokma yiyecek için minnetlerini Esirgemeyen, İnsanlara İnsanlardan daha yakın olan, Hakiki Dostlar ve muhteşem Varlıklardır.
Acaba kaç kişi sokak Köpeklerinin Gözlerindeki o masum - Yorgun - Bezgin Ruh Işıltısını Görebilmiştir? Acaba kaç kişi bir Çiçek ile Konuşarak, onunla Bütünleşebilmiştir? Eğer bu Hasletlere sahipseniz, Siz İnsanüstü bir varlıksınız.
Dünyamızda Kuşlara yem verildiği için pencere içlerinin kirlendiğinden şikayet eden, Meydanları kirlettikleri için Güvercinleri zehirleyen ve Rahatlarının bozulmaması için Evlerine Sokaktan bir Hayvan bile almayan birçok İnsan vardır.
Bu arada, Köpekleri Taşlayanlar, Kedileri Tekmeleyenler, Kuşları Avlayanlar ve sokak Hayvanlarını Toplayarak öldürenlerin tümü Bence İnsan şeklinde görünen Maketten başka birşey değillerdir. Çünkü, bana göre bir İnsan çok Değerlidir, böyle bir şeyi asla yapmaz.
Aslında onlara kızmamak gerekir. Çünkü Sorun, onların Genlerinde ve Aile Kültürlerindedir. Bu kapalı Özlere hiç kimse ulaşamaz. Zaman süreçlerinde Yoz Genlerin Asil Genlere Dönüşeceği Yarınlarda, artık bu Acılar Yaşanmayacaktır.
Bir Canlıya Sahip çıkmak, o İnsanın Öz Hasletidir. Bu Hesaplaşma Döneminde artık İnsanların Kimsesiz sokak Hayvanlarına Sahip çıkarak, bugüne kadar Onlara yapılan Haksızlıklardan dolayı onlarla Helâlleşme zamanı gelmiştir. ALLAH’ın var ettiği her şey Kutsaldır. Ancak, İnsanın Kutsallığı, Dinî Eğitiminde değil, Öz Ahlâkındadır.
BÜLENT ÇORAK
SEVGİ, VİCDAN, MERHAMET
(Açıklama)
Bu yazımda Hepinizin Bildiği Sevgi - Vicdan ve Merhamet mevzuunu biraz daha açarak, Sizlerle paylaşmak istiyorum.
Biliyoruz ki İnsan, yaşayarak kazandığı Bilinç ve bu yolda aldığı İbretler ile Evrimini tamamlar. Evrim, Vicdan Kapısını açan Tek Anahtardır.
Bir İnsan Evrimleştikçe Vicdanı da Suptilleşir, yani incelir. O zaman, yürürken bir Çimeni çiğnemek ve bir Çiçeği Koparmak bile onun Vicdanını sızlatır.
Merhamet kavramı ancak Suptil Vicdanlarda bulunur. Sevmek ile Merhameti asla birbiri ile Karıştırmayın. Her Seven İnsanda, merhamet Duygusu da var demek değildir.
Evrimleşerek henüz Suptilliğe ulaşamamış Vicdanlarda merhamet Duygusu yoktur, ama Sevgi Duygusu Vardır.
Anne, Hayvan ve Doğa Sevgisinin Dışında kalan Bütün Sevgilerde, Evrimlere göre Bencillik ve Menfaat vardır. Sevginin en Suptil ve İlk Basamağı, bir İnsana yardım Eli uzatmaktır.
Ancak yapılan bu yardımda bile, her zaman Şuuraltı Devrededir. Burada Siz farkında olmasanız da, Özünüzün Tatmini ve dolayısı ile ALLAH’tan prim alma Duygusu ön plandadır. Yani yine Menfaat Vardır.
Aslında, bir İnsana Hediye Vermek bile, Kendinizi Tatmin içindir. Bu karşı tarafın Sevgisini istismardan başka bir şey değildir. Hakiki Sevgi, Suptil Vicdandan sonra gelir. Ondan önce olan Sevgi, Benlik ve Menfaat Sevgisidir.
Suptil Vicdan nedir? Önce Bunu açıklayalım; Burada asla bir Beklenti ve Ego yoktur. Bu Vicdanlar, Sızlayan Vicdanlardır. Oradan, sadece merhamet Çığlıkları duyulur. Burada Sevgi, ikinci plandadır. Çünkü, her Sevgide bir tatmin duygusu vardır.
İşte İnsanları birbirinden ayıran Tek Faktör, bu ince Duygulardır. Merhameti olmayanlarda, yani Vicdanı Suptilleşmemişlerde, Bencillik Duygusu Hâkimdir.
Bu Duygu daima Acımasızlık Frekansına Bağlanır ve Vicdanlar Nasırlaştıkça da bu Duygular Katlanarak Çoğalır. Tüm Toplumlarda görülen olumsuzluklar bundan kaynaklanmaktadır.
Evrim Yasaları ve Kutsal Kitaplar, bu neden ile Devreye alınmıştır. Evrimin ilk Yasası, İnsanı Sevmektir. Bu yol ise Hayvanı Sevmekten geçer.
Bir Hayvanı Özünden Sevmeyen, asla Hakiki İnsan sayılmaz ve o Varlık aslında Özünden İnsanı da sevemez. Bu neden ile "Hakiki İnsan, Hayvanı Sevendir" denilmiştir.
İşte Bizler bu yüzden Buradayız ve Hayvanları Sevmeyen İnsanlığa önce Hayvanları Sevmesini, sonra da Sahip çıkmasını öğretiyoruz. Ancak, Bu Sınırdan sonra İnsan, İnsan ile Evrimini Tamamlayarak yol alır ve Kişilik sorunlarını halleder.
Bu Son Çağ’da Herkesin Kaderi Kendi eline verilmiştir. Artık Tüm İnsanlığın suptil bir Vicdana ulaşması en büyük Temennimdir.
BÜLENT ÇORAK
Arınmışlık, Özde olmaz ise, Gözde ve Sözde de olmaz.
Can Dostum,
Annenin Dünya Tarlasına Ekildiğin günden beri sana en yakın ve Tek Dostun olduğumu söylersem acaba bana inanır mısın? Biliyorsun ki, Dünyada ilk Nefesi Birlikte aldık. Ve Dünya’yı Birlikte Tanıdık.
Bugüne kadar SEN ve BEN en yakın iki Dost ve bir Bütün olarak her şeyi Beraber Paylaştık, Çocukluğumuzu Birlikte yaşadık.
Oyun oynarken yere Düştüğüm zaman çektiğim acıları Sen de Benim ile Birlikte Hissettin, Benimle Ağladın ve Paylaştın. Çünkü o zaman bir Bütündük ve o zaman Sen henüz Beni Terk etmemiştin.
Delikanlı olunca Gönlün Aşka ve Dünya’ya kaydı. Dünya’yı çocuk Gözlerinin Dışında sanki ilk defa Görüyordun. Sana her şey Cazip geldi ve her şeye bir Heves duymaya başladın.
İlk içtiğin sigara Ciğer Hücrelerimden o an üç tanesini öldürdü, acaba bunu Biliyor musun? İçtiğin ilk içki, Beyin Hücrelerimden önce Düşünce Hücrelerimi felç etti ve zamanla da Yeteneğini ve Gücünü azalttı.
Büyük bir iştahla ve zevk alarak yediğin yemeklerin çoğu Benim Hücrelerimi yağlandırıp Beslerken, Damarlarımızda akan Kanın imdat çığlıklarını hiçbir zaman duymadın.
Çünkü artık Sen bir Dünya Sarhoşu olmuştun. Ve SEN’i taşıyan BEN’i, yani Vücudunu ve tüm Organlarını artık unutmuştun. Sen, Bu Dünya’ya zevk almak için Gelmedin, bir Görev için Geldin. İlk Görevin kazandığın Deneyimlerle Ruhunu Yüceltmektir.
Unutma ki, Ben yok olursam, Sen de Görevini yapamadan Geldiğin yere Dönersin. Benim Görevim SEN’i, Görevini tamamlayıncaya kadar Sırtımda taşımaktır.
Zaman zaman Çılgın Gidişatını önlemek ve Kendimi Sana Hatırlatmak nedeni ile Istırabını çektiğim uzuvlarımın Çığlıklarını istemeyerek de olsa Sana Duyurdum.
Dünyan Senin için o kadar vazgeçilmez bir Tutku olmuştu ki, Ölüm korkusuna kapıldın, Dünyandan ayrılmak istemiyordun, Doktora gittin, ilaçlar aldın, birçok Değişik çareler Denedin ve sonunda iyileştin.
Çok doğal olarak doktora gideceksin, ilaçlarını alacaksın, onlar Senin yaşam takviyelerindir. Ancak seni iyi edenin Benim Moral Haplarım olduğunu da asla anlayamayacaksın.
İyileşince Çektiklerini unutup, Yine eski Heveslerine daldın. BEN’i Zevklerin, Hırsların ve Bilinçsiz Üzüntülerin ile Bozuk para gibi Harcadığın için Sana kızmıyorum, Seni affediyorum.
Ancak, bugüne kadar BEN, içimdeki SEN’i şikayet etmeden Sevgi ile Taşıdım. Ama artık çok yorgunum. Ve bundan sonra içimdeki SEN, BEN’i Taşımaya mecbursun. Sana yük olduğum için Beni affet, böyle olsun istemezdim.
Artık Seni Sigaranın Dumanları ile, Kadehteki İçkilerin ile ve Dünya’daki Tutkularınla baş başa bırakıyorum. Yarınlarda Seni tekrar Taşınmaya Değer Birisi Görünceye kadar.
BÜLENT ÇORAK
(Açıklama)
Dünya tarihinin Asırlardır Hayalini kurduğu Dostluk, Barış, Kardeşlik ve Mutlu bir Dünya yaşamının Tablosu, yavaş da olsa oluşmaya ve Tohumlarını Dünya İnsanının Bilinç seviyesine paralel olarak Ekmeye başlamıştır. Ve artık şu an Dünya Buluğ Çağını yaşamaktadır.
Her Dönemin kendine özgü yaşam Tablosu vardır. Bizlere bugüne kadar ulaştırılan tüm Kutsal Kitaplar, ALLAHIMIZ’ın İnsanlıktan Beklediği mükemmelliği Bizlere sunan, Göksel Doktrinlerdir.
İnsanlık bugüne kadar ALLAH’a olan Saygısı ve Sevgisi nisbetinde içindeki Negatif tohumları Disipline ederek, Dünya ortamında, Sosyal Düzenin standart bir yaşamını yakalamayı Başarabilmiştir.
Tüm Kutsal Kitapların Tek Amacı vardır. O da tüm İnsanlığı Göksel bir Evrime Ulaştırabilmektir. Ancak, bir İnsanının 3. Boyut Bilincinden, sonsuza kadar açılacak olan Evrensel Görüşü, Anlayışlara, Bilinçlere göre Değişik yorumları içerir.
Teoriler zamanla yerlerini Bilimsel ispatlara bırakırlar. Bu neden ile, henüz Anlayamadığımız ve İdrakine varamadığımız bir şeyi, inkâr etmek ve karalamak Hakkına da sahip değiliz.
Evrensellik, her Bilinç Düzeyine göre katman katman açılan bir proje ve bir programdır. O hiç bir zaman Felsefi bir Görüş değildir. Hakiki Evrensellik, Göksel bir Evrim ve Tatbikattır.
Bugün ve yarınlarda, her Dinde müşterek bir Kardeşliği Dünya platformuna taşıyacak olan BİLGİ KİTABI, henüz Dünya İnsanının Bilinç seviyesinin ulaşamadığı Boyutlardan Planetimize Seslenmektedir.
Bu neden ile bugüne kadar her Yeniliği önce inkâr tarafına giden İnsanlığın, şu an Bilgi Kitabına karşı takındığı tavırları, Bizler çok Doğal karşılıyoruz. Çünkü, her Dönemde bu böyle olmuştur.
Yine bugüne kadar Aleyhimize yapılan Kasıtlı Saldırıları ve yanlış Değerlendirmeleri Bizler Bütünlük olarak Büyük bir Hoşgörü ile karşılıyor ve hepimiz, herkesi çok seviyoruz. Çünkü, hepimiz Kardeşiz.
Bize göre her İnsan, Allah’tan bir Işık ve bir Nurdur. İnsana Saygı, Allah’a Saygıdır. İnsana Sevgi, Allah’a Sevgidir. Bu bizim Evrensel bir Sloganımızdır.
BÜLENT ÇORAK
(Açıklama)
Bütün İnsanlar bilir ki Dünya, yaşanması çok zevkli bir Boyuttur. Ancak, ne yazıktır ki, Burada yaşanan Zevklerin hiçbiri ilânihaye değildir. Aslında Dünyanın Aldatıcı bir Manyetik Alanı vardır. Bu Manyetik Alanın çekim Gücü o kadar Güçlüdür ki, Onun Vorteksinden Hiç kimse kolay kolay kurtulamaz.
Bu bir Öksedir ve Bu Satranç oyununun Sonunda, daima bir Şah-Mat vardır. İnsan, Dünyanın Bu Güçlü Öksesinden ancak Bilinç Düzeyine göre yaşayarak kazanacağı İbretlerle zaman Süreçlerinde yavaş yavaş Kurtulabilir.
Yaşanan Tüm Hayal Kırıklıkları, İnsanı bir üst Bilince ulaştıran Doğum Sancılarıdır. İnsanın uğradığı Hüsranlar ve çektiği Acılar, onu daha Değişik Düşünce Boyutlarına Sevk eder.
Düşünce Boyutları Katman Katmandır. Siz Kişiliğinize göre neyi Düşünürseniz, onu çekersiniz. Ancak, Tatbikata alınan Hiçbir Düşünce de Ebedi değildir. Aslında Düşünce Sizleri Bilinmeyen Boyutlara yükseltecek olan Tek faktördür.
Dünya yaşamı, Evrensel Kanunlara ve bir Anayasaya Tâbidir. Burada Doğa Kanunu Geçerlidir. Bu programda Büyük, daima Küçüğe Galebe çalar. Küçük Güçlenip Ezilmişliğinden kurtulamaz ise, yok olmaya mahkûmdur.
Kozmoz, hiçbir şeyin yok olmasına razı olmaz. Çünkü en ufak bir Enerji dahi Kozmozun bir Nefesidir. Bu neden ile kişilik Zayıflığının Yenilmesi ve bir Bilincin Güçlenmesi için, Reenkarnasyon ve Karma programları devreye alınmıştır.
Karma programları bir Diyet ödeme ve Helâlleşme programıdır. Evrensel Yasalara göre, mesela, Bir zamanlar Güçlü olan Varlık, bir Dönemde Ezmiş olduğu Varlığa başka bir Dönemde Kul-Köle olarak programlanabilir. Diyetler ödenerek Karmalar Tamamlanır ve Evrim merdivenleri bu yollar ile çıkılır.
Hiçbirimiz Şu anki Bilincimizi ve Kişiliğimizi, bu yaşam Dönemimizde Kazanmadık. İnsanlar arasındaki Görüş Farklılıkları, Reenkarnasyon Halkalarının çokluğu veya azlığı ile alâkalı bir mevzudur.
Reenkarnasyon Bilgisi, Varlıkların Bilinç Seviyelerine paralel olarak açılan bir Evrensel programdır. Ancak, Bu Sınırı Aşabilenler Reenkarnasyonu anlayıp Kabul ederler. Yaşadıklarımız ve aldığımız her Nefes, bir Programa Tâbidir. Bu Bilgileri Bilmek, İnsanı Dünyası ile Bütünleştirir. Ve yaşamını daha kolay kılar.
BÜLENT ÇORAK
(Açıklama)
Geçtiğimiz 20. yüzyıl projesinde Birleşim, Barış ve Dostluk Şuurunu Planetimizde Yeşertmeye çalışan birçok Spiritik Odaklar oluşmuştur.
Çünkü, artık Dünyamız, eski uyuyan bir Dünya değildir. Ve her sahada Global bir Bütünleşmeye doğru gidilmektedir.
Bugüne kadar kendi Evrim Boyutunda bırakılan Planetimiz artık Kozmozla Merhabalaşma müsaadesi almıştır. Bu Son Çağa kadar yaşanan herşey Göksel bir Süreçtir. Ve herşey, Enerjinin Evrimi ile alâkalı bir olgudur.
Bugüne kadar bir İmtihan Boyutunda Hapsedilen İnsan, Kutsal Öneriler ile kabuğunu kırıp yürümesini öğrenmiştir. Şimdi de Uçmasını öğrenecektir. İşte bu Son Çağın tablosu Bize bu Gerçeği çizmektedir.
Yarınlarda muayyen bir Bilinç Işığına kavuşmuş Dostların yardımları ile, kurulacak mükemmel bir Dünya Devleti, Harpsiz, Silahsız, Sevgi ve Mutluluk dolu, Çiçekli bir Dünya olacaktır.
Ancak, böyle bir ortamın oluşturulması için, önce İnsan ele alınmalıdır.
İşte, şu an Dünyamızda kurulmuş olan tüm Spiritik Odakların Gayeleri ve Hizmetleri budur. Yani, İnsandır. Dünyevi Eğitim, İnsana Sosyal Yaşamındaki Başarısı için ne kadar şart ise, Ruhsal Eğitim de, Dünyanın Düzeni için o denli şarttır.
İyi niyet her Öz’de vardır. Ancak, onu Bilinç üstüne çıkarmadıkça, gerek Sosyal Yaşamdan, gerek Evrensel Bütünleşmeden hiçbir netice alınamayacaktır.
İnsan, Madde ve Ruh olarak bir Bütündür. Ancak, sadece Ruhta kalır ise, Evrimini yapamaz, sadece Maddede kalır ise de, Aşamasını yapamaz.
İşte, bu Son Çağın özelliği olan Kozmik Akımlar, her iki Bütünlüğü yani, Ruh ile Maddeyi Birleştirmek için verilmektedir. Tasavvufta İç ile Dışın Bir oluşu denilen bu Durum bir Dairevi Tekâmüldür.
Burada, İnsan önce kendisi ile Bütünleşecek, sonra toplum ile Bütünleşerek Sosyalleşecek ancak ondan sonra Kozmoz’a Merhaba diyecektir.
İşte, bu nedenledir ki, Dünyamızda bulunan tüm Spiritik Odaklar böyle bir Çalışma Ağı içinde bulunmaktadır. Hedef önce İnsan, sonra Dünya, daha sonra da Kozmoz’dur.
Şu an, ortamımızda bulunan Değişik Bilinçlerin birbirlerine yansımaları ile, Dünyamızda bir Kaos yaşanırken, Evrim Merdivenleri de Sessiz ve Derinden birer birer çıkılmaktadır.
Dünya Platformunda yaşanan tüm olumlu ve olumsuz olaylar ile, İnsan daima diğer İnsanların Evrim Merdiveni olmuştur.
Dünyamız, birçok Manyetik Alanların içinde bulunan bir Atom Çekirdeğidir. Ve Planetimizde şu an İnsana ve Tek’e Hizmet Yasası’na kendini adamış birçok Spiritik Odaklar vardır. Bunlar Evrensel Kadrolardır.
Sizler, Bizler ve Bizim gibi Düşünenler, bu kadroların esas Elemanlarıdır. Ve onlar, Öz’lerinden gelen Birleşim Şuuru ile, Yardımlaşma, Barış ve Sevgi yolunda yarınlara Işık tutmak üzere yola çıkmışlardır.
Ancak, henüz herşeyin çok Başındayız ve herkes, İnsanlık yolunda, yapacağı bu Evrensel Hizmette, Bireysellikten kurtularak, Kollektif Bilincini Devreye almak zorundadır.
Bu Evrensel Kadrolarda, Görevi Gaye edinmiş tüm Dostların artık, Dünya Cazibesinden, Kişilik Sorunlarından kurtularak, yaptıkları Hizmeti kendilerini tatmin için değil, Öz’den bir Gereksinim olarak Ele almaları, Planetimize çok şey kazandıracaktır.
Bir gün, İnsanlık herşeye Hoşgörü, Sabır, Sevgi ve Düşmanına bile Dost gözü ile bakabildiği taktirde, herkesin özlediği Barış dolu günler Gelecek ve mutlu İnsanların Yaşayacağı Dünya Devleti Kurulacaktır.
Bu İnanç ile Hizmeti Gaye edinmiş tüm Spiritik Yansıma Odakları aynı Gaye etrafında Odaklaştıkları taktirde, Beklenen Yarınlar uzakta değildir. Bugün yapılmakta olan tüm Çabalar İnsana ve İnsanlığadır.
BÜLENT ÇORAK
Maddenin, Maneviyata galebe çaldığı ortamlarda asla Huzur olmaz.
Arınmışlık ortamında, Sonsuz Mutluluk vardır.
İNSAN, EVRİM VE ÖTESİ
(Bir Konuşma)
Konuşmama önce Mikro Enerjiden başlamak istiyorum. Zamanların, Senelerin ve hiçbir şeylerin bulunmadığı, Sessizliklerin Hüküm sürdüğü Durgunluk Boyutlarında, Bilinmeyen Zaman Süreçlerinde, kendiliğinden oluşan bir Hareket neticesi bir Potansiyel oluşmuştur.
İşte bu oluşan Potansiyel Mikro Enerjidir. (Sonradan alınan Bilgilere göre, aslında bu Potansiyel kendiliğinden oluşmamış, oluşturulmuştur.) Bu Mikro Enerji yine Zaman Süreçlerinde birçok Değişimler geçirerek Değişik maddesel Yoğunlukları Oluşturmuş ve Kaba Madde formuna ulaşarak Kâinatlar Nizamlarını var etmiştir.
Bu Oluşum Silsilesini Takip ederek, Doğadan bir parça olan İnsan da, en İlkelden en Mükemmele Gelinceye kadar birçok Evrelerden Geçerek bugünkü İnsansal formuna ulaşabilmiştir. İşte bu bir mutasyondur.
Bu Mikro Enerjinin son Evrim sınırı İnsandır. İnsanın Bedensel Bütünü yani Biyolojik yapısı, Kâinatlar Nizamının Atomik Bütünlük Yapısının İşleyişine Eşdeğer bir çalışma fonksiyonunu Sergiler. Bu yüzdendir ki, her İnsan bir Kâinattır.
Evrenlerin tüm Sırrı İnsandır. İnsanı Çözen (yani kendini Çözen) Kâinatın Sırlarını da Çözer. Bir Mikrodan Makroya geliş çizelgesinde, aynı Enerji kökünden gelen Bütünlük içindeki Bütünlükler yani "İnsan, Evren ve Doğa" ilişkisi de Temelde ve Özde bu şekilde Bütünleşmektedir.
İnsan Tek bir Enerji Kıvılcımından varolan bir Bütündür. Şu an içinde bulunduğumuz ve yaşadığımız Dönem, bu Mikro Enerjinin Şuurlanış ve Bilinçleniş Dönemidir ki, işte bu İnsandır. Bu bir Kitlevi Kıyamdır.
Her şey zaman süreçlerinde daima en Güzele ve en Mükemmele gitmektedir. Kutsal Kitapların Balçıktan ve Nurdan yaratıldığını söylediği bu İnsan Bütünlüğü ve Potansiyeli aslında Evrimsel ve Eğitimsel bir Enerjidir.
Şu an Detayına girmek istemediğim Varoluş Noktasından Varolan İnsansal Potansiyel, belki de şu anki Bilinç formuna gelinceye kadar milyar asırlarda Evrimini tamamlamıştır.
Bizlerin Reenkarnasyon dediğimiz yeniden Doğuş, Kapalı Şuur Boyutu olan Planetimizde veya diğer Planetlerdeki İnsansal Potansiyele Değişik zaman Süreçlerinde Yaşam Hakkı kazandırır. Ancak, bir önceki Dönemdeki Yaşamınızı Bilinç Disketiniz, Beyinsel Arşivinize kaydını yapar ve kilitler.
Bir sonraki Enkarnenizde, bu Arşivin Beyin Disketinizde bulunmasına rağmen, hiçbir şey Hatırlamazsınız. Ancak, bu Bilinç Seviyesinden sıfır kilometre olarak Yeni Yaşam ve Bilinç Ufuklarına hiçbir şey Hatırlamadan Açılmak ve yeni Deneyimler kazanmak üzere yeni bir yaşama Adım atarsınız. "Her şey Sizde var" denilmesinin nedeni budur.
Bilinç Evrim Işığınız, Bulunduğunuz Zaman Işığı ile çakıştığı an, Lotus’unuz açılır. Ve Siz Bilinç Işığınızı ortamınıza Saçmaya başlarsınız. Bir İnsana Evrim, işte bu Bilinç Işığı ile Evrenlerin Zaman Işığını yakalaması için lâzımdır. Varlığınızın İdamesi bu yol ile mümkündür. Evrenlerin Sırlarına bu yol ile vakıf olursunuz.
Hiçbir yerde Durak yoktur. Atılan her adım sonrası bir Işık Kapısı Açılmaktadır. Sonsuzluk, sonsuzlukların sonsuzluklarda kaybolduğu noktadır. Hiçbir şey Yoktan Varolmaz, Varolan bir şey de Yok olmaz. Bunun için her şey, kendi şuur Seviyesine göre Ölümsüzdür.
Ancak, Ölümsüz İnsanın Ebedi yaşamı, Planetimizde Ebedi Bilincin Hakikatine ulaşıncaya kadar Devam eder ki, işte bu Doruğa gelinceye kadar, yukarıda bahsettiğim İnsansal Potansiyel, bir Evrimsel Yaşam programında Eğitilir.
Bugüne kadar Doğal yoldan Varolduğunu söylediğimiz her şey ve Bütünlük "acaba bu Evrimsel Eğitimini nasıl yapıyor ve bu programı Tatbik edenler kimlerdir veya var mıdır?" sorularına bugüne kadar Tek bir Kelime ile cevap verilmiştir ve bu Sonsuz Güce ALLAH denilmiştir.
Şu ana kadar Bizlere Hakikatleri tüm açıklığı ile olmasa bile kısmen Bildiren tüm Kutsal Kitaplarımız, Bizlere ve Geleceğe bir Işık tutmuş ve Bizlerin Bilinç Aşamalarımızda ilerlememize yardımcı olmuştur.
Ancak, artık Bilinç Işığını yakalayabilmiş İnsanlığa Açılma ve tüm Hakikatleri olduğu gibi Aktarma zamanı gelmiştir. Çünkü, şu anki İnsan Bilinci artık pek çok Hakikatleri kavrayabilecek Duruma gelmiştir. Bu Açıklama Son Geçiş Çağının bir Aşama Programıdır.
Çok önceki asırlarda, Bütün Kutsal Kitaplar, bugünlerden Kıyamet diye bahsetmişlerdir. Kıyamet Olayı bugüne kadar Bizlerin Düşüncelerimizde oluşturduğumuz Tarzdan tamamen Değişiktir.
Kıyamet Olayını, Kutsal Kitapların söylediği gibi, aynen alan İnsanlık o sözlerin içindeki Mecazi Yorumları çözememiştir. Buna bir iki küçük misal verelim.
Biliyoruz ki, Kıyam etmek, bir İnsanın Uyanışı ve Ayağa kalkmasıdır. Bu Kıyam, Ölülerin Kalkışı olarak Değerlendirilir ise, Bizler uyuyan Bilinçlerimiz ile zaten Birer ölüyüz. Aslında Kıyam, Bilinçlerin Uyanışı, Hakikatlerin Kavranışıdır.
Kur’an’da bahsedilen Dağların yürüyüşü bu Hakikati simgelemektedir. Aslında, her İnsan kendi Bilinç seviyesine göre birer Yüce Dağ’dır. Bu Son Dönemde, uyanan İnsanlık, bu yolda Bilinçli olarak yürümektedir.
Dağların, Tepelerin ve Denizlerin Bir Olma durumu ise; buradaki Dağlar kelimesi, birçoklarımızın Bilinç olarak ulaşamayacağı Yücelikler ve bu Yüceliğe ulaşabilmek için çaba sarf eden Tepeler (yani bugünkü insanlık), Denizler ise, Melâmet Denizinde yüzerek İlâhi Bütünlüklerle Bütünleşebilmeyi Başarabilmiş İlâhi Dostlardır.
Yani, artık bu Geçiş Döneminde, hepsi bir Çizgi üzerinde Aynı Seviyede Görülecek ve hiç kimse kimseden Yüce ve Üstün Görülmeyip herkes Dünyevi Görüşlerinde ve Evrensel Bütünlüklerde BİR olacak. Çünkü, herkes bir İnsandır.
İnsan kendini Bilmese bile o çok Yüce bir Varlık ve çok Yüce bir Bilinçtir. Çünkü, O, Yüce Gücün Enerjisinden varolmuştur. Bu neden ile, önce İnsanın kendine Saygısı olmalıdır.
İnsana Sevgi ve Saygı ALLAH’a olan Sevgi ve Saygıdır. İnsana yapılan Hakaret ise (O’na yapılan) Hakarettir. Bu Bilinci Size ancak Hakikatin İdraki kazandırabilir. İşte şu an yaşadığımız Dönem böyle bir Dönemdir.
Planetimiz Medyamik bir Dönem yaşamaktadır. Ve artık, Açılan Göklerden Saçılan Bilgileri herkes Bilinç Düzeylerine göre rahatça, ya Sezgi Kanallarından, ya da Bilgi Kanallarından alabilmektedir.
Bu yolda Dünyamız ileri yıllarda bir Kardeş ve Sevgi Bütünlüğünde Birleşecektir. Ancak, şu an, Planetimiz hissedilmese de Sessiz ve Derinden Kıyametini yaşamaktadır. Çünkü, ortamımızın yaşam Tablosu Bizlere bunu göstermektedir.
2000 yılına kadar ve ondan sonra da Devam edecek olan bir Geçiş Programına Tâbi tutulan Dünyamızın bugünlerini Bize Kutsal Kitaplarımız Asırlar önce Kıyamet olarak bildirmişlerdir.
Henüz bu yaşanan Dönemin farkına varamayan birçok Dünyalı kardeşlerimiz vardır. Bir Kozmik Tesirler Fırtınasına maruz kalan Dünyamızdaki bu Kardeşlerimiz de ileri yıllarda ve kısa bir zamanda Bilinç Aşaması yapacaklardır.
Çünkü, her Siklus Sonu kitlevi bir Kurtuluş için, Planetimizde yaşayan herkesin muayyen bir Bilinç Aşaması yapma zorunluluğu vardır.
Yine kendi kendimize sorarsak, bu Bilgileri Bizlere Bildirenler kimlerdir? Kutsal Kitapların kaynağı neresidir? Bunların Ötesinde neler ve kimler vardır?
Yine tekrarlayalım, biliyoruz ki, Bütün bu soruların cevapları Bizlerin o Dönemdeki Dünyevi Bilinç seviyemize göre ALLAH kelimesinde kilitlenmiştir.
Tüm Kâinatlar Nizamında küçücük noktadan daha az bir yeri kaplayan Dünyamızdaki İnsan Yaşamı, acaba sadece Planetimizde mi vardır?
Başımızı Gökyüzüne kaldırdığımız zaman Gördüğümüz O Muhteşem Boşluk neden hâlâ Sessizliğini koruyor ve Bizim İnsani Bilinçlerimizi Tatmin edecek Reel bir İspat neden bugüne kadar yapılmıyor? Sanırım bu soru herkesin Düşüncelerinden zaman zaman geçmektedir. İşte, işin Sırrı da buradadır.
Evrensel Bütünlükte her şey Tedriç Nizamına ve Bilinç Aşamasına paralel yürütülmektedir. Bir İnsanın Evrim Düzeyi ile Zaman Bilinci Eşdeğer olmayınca ona hiçbir Kapı açılmaz.
Henüz birçok kişinin Bilmediği bu Evrensel Bütünlükte, Bizi Bizden çok daha iyi Bilen ve Tanıyan pek çok Evrensel Dostlarımız vardır. Ve her Nefeste, her Saniye Düşüncelerimizi Göksel Kompiturlar ile Tespit etmektedirler.
Yani onlar, Bize "Şah Damarımızdan daha yakındırlar". İşte, Kur’anda bahsedilen Şah Damarı mevzuu budur.
Onlar, Gökleri ve Allahımızı Bizlere Tanıtan ve Allahın Öz Elçileri olarak, bir Hiyerarşik Düzen ile bugüne kadar Allahımızın Emirlerini Kutsal Kitaplar vasıtası ile Bizlere ulaştıranlardır ve bugün bunlar Uzaylı kelimesi ile Tanımladığımız Realite Elçileridir.
Evrensel Bütünlükten verilen Bilgiler, Boyut farklılıklarından Dolayı, Hiyerarşik bir Skalaya Tâbidir. Çok ileri Boyutlardan Bizlere kadar Ulaştırılan Bilgiler, İlâhi Plan Elçileri tarafından Hazırlanır ve henüz Bizlerin Bilemediğimiz çok ileri Teknikler ile Bizlere yansıtılır.
Birleşik İnsanlık Realite Bütünlüğü birçok Realite Bütünlüğünden oluşan bir Bütünlüktür. Ve Bizlere bugüne kadar BİR olarak bildirilen bu Bütünlük direkt ALLAH’ımızın Düzenini Bizlere Yansıtan bir Bütünlüktür.
Kelimelerinin Baş Harflerinden müteşekkil olan (BİR) kelimesi Realite Bütünlüğüdür. Ve bugüne kadar Göklerin Sesini Bizlere Yansıtan bu Bütünlüktür. Bulunduğu konum Teknolojik bir Boyuttur.
Bu Hiyerarşik Skalaları idare edenler, Teknolojik Boyut Bekçileridir. Ve çalışmaları yürütenler Galaksi Bütünlükleridir. Kutsal Kitapların yansıtılma Merkezi bu (BİR) Tâbir edilen Realiteler Bütünlüğüdür. Ve bu Bütünlük ALLAH’ın Birliğidir.
Bizleri Allah’ımızın Düzenine göre bir Evrimsel Skalada Eğiten ve Bizlere Yol Gösteren bu Dostlara, Evrenlerin Birleşme Programında, İnsanlığın onları daha iyi Anlayabilmesi için, Uzaylı Dostlar denilmektedir.
Onların birçoğu Bizlerden çok önceleri varolmuş Işık Dostlardır. Değişen Zaman Süreçlerinde her şey Öz Karakterini kaybetmektedir. Bu yüzden, kendi içinde kaybolan İnsanı bulma çabaları, Bizlerin Evrimsel bir Rotaya oturmamıza neden olmuştur ki, işte bu Tanrısal Düzendir. Birçok Galaksi Boyutlarında da aynı Düzen Geçerlidir.
Bu Sonsuz Nizamda kendi Başlarına Bireysel Bütünlük olarak yaşamak isteyen ve İnsansal Boyutları Denetim altına almaya Çalışan birçok Değişik Görüşler de vardır. Bu Görüşler Ezel - Ebet Yolunda devam edegelmiştir.
Bu Durum karşısında ancak kendi Boyutunda var ettiği İnsanı bugüne kadar ALLAH koruyarak, onu Güç Boyutunda muhafaza etmeye çalışmıştır. Şimdi artık kendini Bulan İnsan Bütünlüğü ile yepyeni Düzenini kurmak üzeredir.
Bu O’nun Dördüncü Düzenidir. Bu Son Çağ Uyanışları bu Programın ispatıdır. Tüm çalışmalar O’na ve Bütüne Hizmettir. Bizlere ulaştırılan Göksel Bilgiler o Dönemdeki toplumsal Bilinçlerin Bilinç Düzeylerine göre verilmiştir.
O Dönemde, ortam gereği, bu mevzuların Derinlemesine inilmeden Bizlere sadece ALLAH kavramı tanıtılmıştır. Zamanında Bize "BİR" olarak bildirilen, işte bu Birleşik İnsanlık Realitesi’dir ve o, Allah’ın Birliğidir.
Her İnsan gerek Yalnızken, gerek üzüntülü Anlarında içinden Birisi ile konuşur. Ona yardımcı olan bu ses işte Size Kanalınızdan Hitap eden bu Bütünlüktür, yani BİR’dir. (Buna Vicdan Sesi de denir.)
Sanırım birçoklarınız Allahı ile Konuştuğunu Söyleyen birçok Dostunuza rastlamışsınızdır. İnsan ve Evren ilişkisinin şu an en Belirgin Odak Noktası, işte bu Sınırdan Başlamaktadır.
Yukarıda, İnsan Potansiyeli bir Evrimsel Aşama Programında Eğitilir, demiştik. İşte, bu Hiyerarşik Düzeni idare edenler, Bizlere bugünlere kadar Allah’ın Kelâmları ile hitap edenler, O Yüce Gücün Elemanlarıdır.
Bunlar, Galaksi Dostlarımız, İlâhi Plan Elçileri ve bu yolda Tüm Evrenlere Hizmet veren Realite Bütünlüğüdür.
Henüz Dünyamızda Kapalı Bilinçlere kapalı olan Gökler, Açık Bilinçlere açılmış ve artık herkesin Kanalları Birleşik Realite Bütünlüğüne Bağlanarak, İnsanlık Aracısız olarak, İçlerindeki Tanrı Sesini Duymaya başlamıştır.
Eski Dönemlerde böyle bir konuşma yapan kişiye "Deli" gözü ile bakılırdı. Aslında, "Deli" Bilgi Potansiyeli Güçlü olan ve Akıl - Mantık - Şu’ur Üçgenini Denetime alamayan bir kişidir.
Ancak, Evrensel bir Potansiyele sahip olan bir İnsan, Doğanın içinde Doğadan bir parçadır. Onu diğer canlılardan ayıran Hasleti, Mantığını kullanabilme Yeteneğidir.
Dikkat ederseniz, Akıl ve Şu’ur kendi Boyutlarına göre her Varlıkta vardır. Ve hatta Ağaçların, Çiçeklerin, Taşın ve Toprağın bizim Düşünce Formumuza uymayan kendilerine özgü Hücresel Akıl ve Şu’urları vardır.
Ancak, Mantık sadece Evrimsel bir Düzenin İlâhi Boyut Frekanslarına uzanabilme Gücünü kazanabilmiş İnsani Form Bütünlüğünde mevcuttur. Ve bu Mantığı kullanış Yeteneği de Reenkarnasyonlar sonucu kazanılır.
Şu an İnsan, yani Enerjinin Evrimsel Potansiyeli, Son Uyanma Çağını yaşamaktadır. Kıyam, kendini Bulan İnsanın Son Uyanış ve Haykırış Sınırıdır. Bu Hakikat Bilinci ile uyandıktan sonra İnsan, artık Evrenlere seslenebilme ve O’nunla konuşma Hakkını da kazanmaktadır.
Aslında, İnsan ve Evren ilişkisi artık bu Sınırdan öteye Başlayarak birçok Bilinmeyenlere kucak açmaktadır. Kutsal Kitapların Kıyamet dediği, Bizlerin Son Çağ Aşaması olarak Değerlendirdiğimiz, bu Son Sınıra gelmiş olan Dünyamızda, artık yaşamlar hiç de iç açıcı değildir.
Kutsal Kitaplar bu Dönemin hususiyetlerinden Detaylı bir şekilde bahsetmiştir. İleri yıllarda Bunalımların Eşiğinden bir Nura kavuşacak olan İnsanlık, Bilinmeyen Dünyalarda yarınların Yüce Görevlileri olacaktır.
Dünya İnsanı merak sınırını Aşıp, Bilinçli bir Birleşime varamadıkça, Gökler Planetimize daima kapalı kalacaktır. Ancak, Realite şimdi Evrensel Bütünlük Bilincine ulaşabilmiş Dostlar ile, yarınların Mutlu İnsanına, Mutlu, Çiçekli Dünyalar Hazırlamaktadır.
İşte İnsan - işte Evren; artık hepimiz bu Mutlu Yarınlara Gönül Bütünlüğü, Sevgi, Hoşgörü, Barış Bilinci ile, (şimdilik) adım adım, ama yarınlarda koşarak ulaşacağız. Uzayı keşfetme yarışında Planetimizde yapılan Bilimsel araştırmalar olanca Gücü ile ilerlerken, Uzayın Boşluğu hâlâ Sırrını Saklamaktadır.
Bir zamanlar Göklerden Musa - İsa - Muhammet gibi Hazretlere Seslenen Sesler artık şimdi tüm İnsanlığa Seslenmektedir. Ancak, bu Sesleri Duyabilmek bir Bilinç, bir Zaman ve bir Evrim işidir.
Halen Hakikati tam mânası ile Bilemeyen Bilinçler bu Söylenenleri bir Hayal mahsulü olarak kabul edebilirler. Ancak, her şey Hakikattir ve bu Hakikatleri Bizler, Bizleri anlayan Bilinçler ile rahatlıkla paylaşmaktayız.
Bu Seslenişin Kaynağı şu an Birleşik İnsanlık Realitesi Birleşim Merkezi’dir. Bu Merkez henüz Dünyamızın Bilmediği ufuklardan, çok Değişik bir Teknik ile Bizlere Kozmik Tesirler ile ulaşmaktadır.
Dünyamızda bu Tesirleri alabilen Dostlara Medyum diyoruz. Ancak, artık eski medyumluk Tekniklerinin yerini Sezgi Kanalları almıştır.
Bu yüzden 2000 yılına kadar herkesin Bilinç ve Sezgi Kanalları açılarak Kozmik Tesirleri daha çabuk almalarına çalışılmıştır. Planetimizin birçok kesiminde, "Yakın Plan Manyetik Aura Odakları" olan gruplar bu yüzden oluşmuştur.
Şu an Planetimizde, Arınma Programına paralel olarak yapılan çalışmalar, yani "Dini İrşatlar" bu yüzden çoğalmıştır.
Eskiden bir medyumun gerek Ruhsal, gerek Evrensel bir Bilinç ile irtibat kurabilmesi için bu işin Tekniğini bilen ve medyumu yönlendirebilen bir Operatöre ihtiyaç vardı. Halbuki, şimdi hiç kimse hiç kimseye ihtiyaç Duymadan, transa Geçmeden, olduğu yerde Aracısız bu İrtibatları kurabiliyor (tabii ki, kurabilenler). Realite Bütünlüğünden her kanala verilen Bilgiler, biri birini Teyit ederek Planetimiz Hakikat Bilincine bu şekilde ulaşacak ve Mutlu Yarınlarda kardeş Dünyalara bu şekilde Kucak açılacaktır.
Halen şu zamanda Bahsi Geçen birçok mevzuun Bilimsel ispatı yapılamayacağı için anlatılanlar kayd-ı ihtiyatla kabul edilebilir. Ancak, Bütün bunlar Yarınlarda İspat Edilecek ve Söylenenlerin Doğruluğu görülecektir.
BÜLENT ÇORAK
(Açıklama)
Şimdi Sizlere bugüne kadar Detaylı bir şekilde açılmamış bir mevzudan bahsetmek isterim. Bilgi Kitabını okuyanlar bilirler ki, Dünyamızın etrafı manyetik bir Tül ile kaplıdır.
Bu manyetik Alandan sadece Pozitif Enerjiler geçer, Negatif Enerjiler ise geçemez. Alınan her nefes, yaşanan her olay, bir programdır. Hiçbir şey boşuna değildir, her şey bir Sebep Netice Kanununa tâbidir.
Doğa - Toprak ve Su pozitiftir. İnsanların Düşünce yolu ile ürettiği Negatif Enerjiler, Dünyanın tüm Taşına Toprağına siner.
Buradaki Negatif Enerjiler Su Buharı ile yükselir, Bulutları meydana getirir. Yani Bulutlar Negatif Enerji taşımaktadır.
Bulutlardaki Negatif Enerjileri, Doğadaki Pozitif Enerji taşıyan Ağaçlar, Su ve Yağmur şeklinde Dünyaya indirir. Bu şekilde Doğa, Toprak, Ağaç bu yol ile kozmik Enerjiler ile Beslenmiş olur.
Kozmik Enerjiler Negatiftir. İnsanın Özü Pozitiftir. Doğayı Yağmurlar, İnsanı ise Özü Besler. İnsan Evrimleştiği nispette Pozitifleşir. Ve Negatif Enerjileri çekerek onları, Pozitif olan Öz Enerjisi ile eritir.
Ağaç olmayan kırsal kesimlerde ağaçların yaptığı Görevleri İnsan yapar. Bir sahada ne kadar çok Pozitif İnsan Gücü oluşursa, orası o kadar Negatif Enerji alanlarına maruz kalır (Denge Nizamı gereği).
Tayfunların ve Su Baskınlarının sebepleri bunlardır. Normal Dünya insanı ancak Sıkıldığı ve Bunaldığı zaman Negatif Enerjileri çeker. Ve Özü ne kadar Negatif Enerji eritir ise, o Varlık o kadar Pozitifleşir ve Evrimleşir.
Dünya Pozitiftir ve devamlı Negatif Düşünceler Besleyerek Öz’ü Negatif olan İnsan, daima Dünyanın o manyetik Alanında mahkûm olarak kalacaktır.
Negatifleri, Pozitif olmuş Özü ile Eriterek daha çok Pozitifleşen İnsanı ise artık Dünya sıkar, çünkü artık o hiçbir şeyden zevk almaz. Dünya Pozitif olduğu için, Pozitif daima Pozitifi itecektir. Ve o, artık başka Boyutların Sakini olmaya namzet bir varlıktır.
Bu son Çağda İnsanlığın yaşadığı Kaos, aslında İnsanların Hayrınadır. Bir İnsanın Evrimleşerek Bilinç kazanması, onu bu Kaosun içinde bile mutlu kılar.
Kutsal Kitaplarda buna Akıl’la - Gönül’ün bir olması denir. Bugüne kadar Yaşanan bütün olumsuz olaylarda, bu neden ile, İnsana daima Sabır tavsiye edilmiştir.
Akıl ile Gönül bir olmaz ise, hiçbir zaman, Bilinç kazanılmaz. Bu yüzden de tüm üzücü olaylar, intiharlar Devreye girer.
İnsanların kitlevi bir şekilde ürettiği Negatif Düşünceler yüzünden, şu an Dünyamız Kıyametini yaşamaktadır. Her şeye sebep olan İnsandır.
Denge kanununa paralel olarak Devreye giren bu yaşam Tablosunda, Negatif Düşünce üreten Varlıklar daima Birbirlerini iteceklerinden, daha çok Negatif üreteceklerdir.
Buna karşın Pozitif Varlıklar da bu Negatiflere Eşdeğer bir şekilde çoğalacak ve bu yollar ile de Dünya daha çok Kozmik çekebilme kapasitesine ulaşacaktır.
Kozmikleri çektikçe Pozitif yönde Evrimleşen İnsan, daha çok Negatif çekerek onları eritmeye çalışacak, bu şekilde Dünya programını ve Evrimini tamamlayacaktır (bu Evrensel bir Programdır).
Ancak bu arada Dünyamızda oluşan bu Enerji Yoğunluğundan ve Dengesizliklerinden, Doğada ve İklimlerde de Dengesizlikler başlayacağından, Tayfunlar - Zelzeleler - Su Baskınları Devreye girecektir.
Bu durum karşısında henüz Bilinçlenmemiş olan İnsan topluluğu, daha da Negatifleşecektir. Bu Fâsit bir Dairedir. İşte Kozmik Kıyamet Tablosunun kısa ve Bilimsel bir açıklaması budur.
BÜLENT ÇORAK
(Bir Konuşma)
Şu an zor bir Dünyada Hizmet veren İnsanın Doğaya ve yaşadığı ortama uyum sağlamak için vermiş olduğu Yaşam Savaşı hakikaten kutlamaya değer. Çünkü bu Son Çağda İnsanlık, yaşadığı olayların ya Bilincindedir ya da değildir. Bu neden ile sizlerle bazı Bilgileri paylaşmak istiyorum.
Yaşanan bu Özel Çağda her İnsan pozitifleştiği kadar Eşdeğer bir Negatif Gücü de çekebilme Gücüne sahiptir. Çünkü, bu bir Denge Kanunu ve Evrensel bir Programdır.
Planetimizde yaşayan herkes, kendi Kapasitesine göre, bir Çekiş Alanındadır. Ancak, bu Çekişleri her Bünye Evrimlerine paralel olarak, değişik değişik almakta ve Hissetmektedir.
Şu an yaşanan Olayların Negatif etkileri İnsanların kendilerini Rahatsız Hissetmelerine neden olmaktadır. Yaşanan bu Durum o İnsanın Direncini kırıyor gibi görünse de aslında bütün bunlar Güçlerine Güç katmaktadır. Ve bu bir Aşılama Metodudur.
İnsan Evrensel bir Aküdür. Bu Aküyü Doldurmak ve Boşaltmak Bedensel yapının Hücre Şuuru ile Devreye alınmaktadır. Her Hücre Şuuru, kendi Gücüne göre, Kozmik Akımları çeker. Bu şekilde İnsan, Evrimini bu yol ile Tamamlayarak Bilinmeyenlere Kanat açar.
Bu prosesin işleyiş mekanizması ise şöyledir : Önce Hücre Şuuru, Hücre Bilincini uyarır. Hücre Bilinci de, Varlık Şuurunu zorlar. Varlık Şuuru da, Beyin Gücünün Düşünce yolu ile Kozmik Enerji Çekmesini Devreye alır. Bu yol ile, Hücre Şuuru çekilen Enerjiler ile Hücreyi bir Doyuma ulaştırır.
Biyolojik yapıdaki Hücrelerin Koordinatları Düşünce Gücü ile Denetlenir. Ancak, bu Denetim Programı muayyen bir Boyuta kadardır. Bu Boyuttan sonra Devreye girecek olan Boyut frekansları artık Hücre Şuuru ile çekilmeye başlanır. Ve bu yol ile de Hücre Bilinci Devreye girer.
Devreye giren bu Hücre Bilinci, Doyumunu tamamlayarak Varlık Bilinci ile Eşdeğer bir Düzeye gelmek için çaba sarf eder. Varlık Bilinci de Kozmik Yoldan çekmiş olduğu Enerjileri Hücreye yükleyerek yardımcı olur.
Ancak, Hücre Şuuru çekilen bu Enerjilere henüz alışık olmadığı ve henüz bu Enerjiler ile Doyumunu sağlamadığı için, Deposunu bu Enerjiler ile Dolduruncaya kadar Bünyelerde olumsuz etkiler hissedilir. Doyum sağlanınca da bu olumsuzluklar geçer.
Bu Son Çağda bulunduğunuz Boyut Bilinci ile yaşadığınız ortam arasındaki farklılıklar, bazı Bünyelerde Spazmotik Tabloların ve Alerjik Reaksiyonların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Ancak, her Hücre Şuuru kendi Gücüne göre bu akımları çektiğinden, Hücreler arası Koordinatlarda Kopukluk ve Dengesizlik olduğu zaman ciddi hastalıklar Devreye girer.
Bu mevzuu biraz daha açmak isterim: Kâinatlar Nizamında Adetleri sayılamayacak kadar birçok Boyutlar vardır. Ve her Boyutun da kendine Özgü Enerji Katmanları ve Evrim Skalaları mevcuttur.
Bu neden ile, Dünya Planında Evrimini tamamlayacak olan bir Varlığın her Hücresi, Doyumuna ulaştığı bir Boyutun daima bir üst Boyutunun Enerjisini çekerek, o Boyut Enerjisine de Doyum sağlamakla yükümlüdür.
Her bir Hücre, çekiş Gücüne göre, Enerji çekerek Evrimleşir ve zamanla, çekmiş olduğu bu Enerjiye Doyum sağlar. Bu Evrensel bir Programdır. Ve bu Program, otomatik olarak zincirleme devam eder.
Bir Hücrenin Doyumu, çekilen Enerjinin Öz’e fişlenmesi ile gerçekleşir. Ve bu yol ile de, ÖZ EVRİMİ Devreye alınır. Evrimleşen Hücre ulaştığı Boyutun Enerjisini hem Çeker hem de etrafa Vererek Yansıtır.
Bu onun Asal ve Evrensel bir Görevidir. Bu Program, Sistem gereği, Otomatizmaya bağlanır ve her Varlık inisiyaki olarak programını böyle yürütür.
Doyumunu henüz sağlamakta olan Hücre, miktar olarak verdiği Enerjiden biraz daha fazla Enerji çeker. Ve bu çekmiş olduğu Enerjilerin Birikimi ile de Doyumunu sağlar.
Tam Doyuma Ermiş Hücre, artık yansımayı Hücre Yolu ile Devreye almaz.
Artık o, Evrensel yansımasını Öz’ünden Servise alır. Böyle bir durumda Öz, Hücrenin çekim Gücünden daha yüksek bir Frekans ile, Evrim Enerjisini yansıtır.
Ancak, verdiği Enerjiyi Toplaması zaman alır. Bu zamanın kısaltılması Varlığın Ruhsal Evrimi ile Hücresel Evriminin Eşdeğer olması ile alâkalı bir olgudur.
Bir İnsanın Koordinatı, fizik Bedeninde bulunan Hücrelerin Evrimi ile Eşdeğer olunca ancak o zaman Enerji çekebilme Gücünü kazanır.
Yine tekrarlayalım, Hücre Şuuru, bu değişik Boyutların Enerjilerini çekerken, henüz bu Enerjilere alışık olmayan Dünya Bedeni kendini Yorgun, Halsiz ve hatta Hasta gibi hisseder. Ancak, bu bir Aşı’nın yorgunluğudur ve geçicidir.
Aslında, Bizler içinde bulunduğumuz bu Dünya Ortamında yaşarken bu yol ile her Boyutun ayrı ayrı Enerjilerini çekerek hem Ruhsal hem de Öz Evrimimizi tamamlayarak, Bilinmez Boyutların kapılarını inisiyaki olarak açmaktayız.
Düşünce ve İnanç, Evrim ve Bilinç hepsi ayrı ayrı Koordinatlardır. Bu neden ile, bu Kozmik Enerjileri herkes eşdeğer olarak çekemez. Onları almak ancak muayyen bir Boyut Bilincine ulaştıktan sonra Devreye girer. Bu bir Evrim işidir.
Yaşadığımız Çağda İnsanlığın bu Uyanış ve Hazırlanış ortamında özellik ile Kozmik Akımlar ve Evrimsel Enerjiler Planetimize beraber verilmektedir. Aslında, Evrim Enerjileri ile Kozmik Akımlar ayrı ayrıdır.
Kozmik Akımlar Bilinçlendirici ve Rejenere edici akımlardır. Evrimsel Enerjiler ise, bu Kozmik Akımları çekecek bir frekansa bağlı oldukları için Evrimleri Hızlandırıcı bir Güç taşırlar. Bu Evrime ulaşanlar zaman süreçlerinde otomatik olarak olumsuzlukları kendi Güçleri ile Eriterek Rejenere olurlar.
Ancak, bilindiği gibi Dünya çok Hızlı bir şekilde Olumlu ve Olumsuz birçok Boyutlara girmektedir. Bu şekilde Evrenler Temizleniyor, İnsanlar Arınıyor ve Sizler de bu yol ile çok Yüce Makamlara Transfer oluyorsunuz.
Bu Son Çağda, Yaşanan ve Çekilen bütün Sıkıntılar geçicidir. Her şey Dünyanın ve İnsanlığın hayrınadır. Endişe edilecek bir durum yoktur. Bütün bunları Bilelim, ancak Hasta olduğumuz zaman, çalacağımız ilk kapının da Tıp olduğunu asla unutmayalım.
BÜLENT ÇORAK
Her Hücre geçmişe ait sırları taşır, o bir Evren Gücü ve bir Evren Bilincidir. İnsan, Hücre Vibrasyonlarının oluşturduğu Bağ Dokudan oluşan bir Bütündür.
(Açıklama)
En çok sorulan sorulardan biri olan Bilinç Bütünleşmesine bu konuşmamda kısa bir açıklama getirmek istiyorum:
Artık biliyoruz ki, Bütün Kâinat, Göksel bir Hiyerarşi tarafından idare ediliyor. Bu Hiyerarşik skala, muhteşem bir zincirdir. Ve hiç kimse, zamanı gelmedikçe, bu zincirin bir Halkası olamaz. Bu Halkaya ancak "Zaman Bilinci ile Evrim Bilinci" çakışanlar dahil olabilir.
Dünyada yaşam Hakkı kazanmış herkes, Bilinç ve Evrim Düzeylerine göre, her Sahada Görevlidir. Her İnsanın Evrimi, Ruhsal Kültürü ve Gelişim Sahası ayrı ayrıdır. Bir İnsanın Evrim Düzeyi, Duygusal Zekâsı ile Entelektüel Zekâsına bağlıdır.
Duygusal Zekânın gelişmesi İnsanın otokontrol mekanizmasına bağlıdır. Ve bu Zekâ, Duygusal Verileri daima kontrol altına alır ve tutar. Duygusal Zekânın gelişmemişliği kişisel zafiyetten kaynaklanır. Halen Toplumlarda yaşanan tüm olumsuzluklar bu neden ile Devrededir. Planetimizde Duygu Evrimlerinin bu sebepten dolayı yapılması zorunludur.
Entelektüel Zekâ Aykû (IQ) ile alâkalıdır. Aykû’su (IQ) Düşük olanlarda asla pratik Zekâ Devreye giremez. Pratik Zekâ, Aykû’nun (IQ) giriş Anahtarıdır. Entelektüel Zekâ, bu Anahtarı Evrimine göre, ya Kendisi için kullanır ya da Toplum için kullanır.
Duygusal Zekâ, Ruhsal Kültür ve Evrim ile alâkalıdır. Bu Zekâ, yaşam programları ile İlâhi yoldan kazanılır. Bütünlenen Bilinçlerde, her iki Zekâ da Devrededir. Ancak, bu iki frekans arasında koordinat kopukluğu olur ise, Varlık bu Bütünsel Bilinci hiçbir zaman bir Bütün olarak Devreye alamaz.
Bu neden ile önce Duygusal Zekâ’nın geliştirilmesi bir Bilincin Bütünleşmesinde en Sağlam ve Doğru bir yoldur. Bundan sonra Entelektüel Zekâ Toplumsal Yaşamlar ve Tecrübeler ile kendiliğinden gelişir. Ve bu şekilde her iki koordinat Birleştiği zaman Bilinçler de Bütünleşir.
Bilinçlerdeki Bütünleşme bir olgunluk Simgesidir. Kişilerin Evrimi, Yaşam ve Hareketleri ile Eşdeğerdir.
BÜLENT ÇORAK
(Bir Konuşma)
Şu an, maddi, manevi ve Doğal yönden birçok Niteliğini kaybetmiş olan Planetimiz, tekrar Restore edilmektedir. Bugüne kadar, Yaşanmış ve Yaşanacak olan olaylar, çok kısa bir zamanda İnsanlığı Hakikat Bilincine ulaştırarak bir Bütünlükte Birleştirecektir.
Halen, uykusundan uyanan Planetimiz, şu an, ileride her şeyin mükemmele gideceği yeni bir Çağ’ın hazırlıklarını yaşamaktadır. Bu bir Altın Çağ Bilincidir. Ve bu, Asırlara matuf bir yatırımdır.
Her Reformik Hareket bir Altın Çağ Temelinin hazırlıkları ve Yarınlara yapılan Yatırımlardır. Aslında her Reformik Düzen bir Altın Çağ’dır. Ancak, bu 26.000 yıllık Son Siklus Geçiş Programının diğer Dönemlerden daha değişik bir Hazırlanış programı vardır. Bu Hazırlanış programı, sistematik bir şekilde Asrımıza kadar gelmiştir.
Önce, Kutsal Kitaplar ile Bildirilen Göksel Öneriler, İnsanlığı bir Hakikat Bütünlüğünde toplayarak Planetimizi TEK TANRI Bilincinde Birleştirmiştir. Geçen zaman süreçlerinde de tüm Hakikatler ve Göksel Bildiriler, Planetimizdeki Bütün İnsanlara bugüne kadar Işık tutmuştur.
Medyamik bir Çağ olarak değerlendirdiğimiz bu Özel Çağ’da artık Hakikatler kazanılan Bilinçler Doğrultusunda Gözler önüne serilmektedir. Yapılan bunca Çaba ve Birleşim Çağrıları sadece Planetimize ait bir olgu değildir. Bu Son Çağ Sistemi, tüm Evrensel Bütünlüğün, Kâinatlar Nizamları ile, bir Bütünde Birleşimidir ki, işte bu gelecek çağa ALTIN ÇAĞ denilmektedir.
Altın Çağ, yarınlarda TEK TANRI - TEK DÜZEN - TEK SİSTEM ve TEK KİTAP Doğrultusunda Bizlere Işık tutan ve Kardeş bir Dünya Bütünlüğünde mutlu İnsanların yaşayacakları bir ortamın müjdecisidir.
Ancak, özlenen Altın Çağ’a gelininceye kadar, Planetimizin daha Aşacağı birçok Eşikler vardır. Altın Çağ’ın bu hazırlık Dönemine 3 Kozmik Çağ Tanınmıştır. (Bir Kozmik Çağ bir Asrı kapsamaktadır).
1900 yılından itibaren, çok Hızlı bir Evrim Programına alınan Planetimiz, Birinci Kozmik Çağını 2000 yılında Tamamlamıştır. Bu 20. yüzyıldır. İkinci Kozmik Çağ, 21. yüzyılı, Üçüncü Kozmik Çağ ise, 22. yüzyılı içine almaktadır.
Yukarıda bahsettiğimiz Özlenen ve Arzu edilen Altın Çağ’ın Başlangıç tarihi 23. Asırdan itibaren başlayarak, yedi Asırlık bir Dönemi içine alacaktır. Şu an, bu Dönemin Hazırlık programlarını bir bir Sıralar isek, Altın Çağ’a hiç de kolay yollardan kavuşulamayacağının idrakine varırız.
Altın Çağ’ın Hazırlık programında, 5 Skala vardır. Her bir Skala bir Çağı kapsamaktadır. Şimdi bunu sıra ile açıklayalım:
1- Bu bir Hazırlık Çağıdır ki, bu çağ Kutsal Kitaplar Dönemini kapsar.
2- Uyanış Çağı : Bu halen yaşamış olduğumuz Geçiş Boyutu ve bugüne kadar Bizlere Bildirilen, KIYAMET tâbir edilen, Dönemdir. Şu an planetimiz bu kaosun içindedir.
3- Yeni Çağ : Burada alışılagelmiş Dönemlerin Dışına taşılarak Bilinmeyene Ulaşma - Çalışma - Araştırma - İdrake varma Dönemi devreye girecektir. İki Asırlık Kozmik Çağ bu Dönemi yaşayacaktır (21 ve 22. yüzyıllar).
4- Altın Çağ : 23. yüzyıldan sonra, 7 Asırlık bir Dönemin yaşamını kapsar. Burada Birlik - Bütünlük Bilinci Doğrultusunda, Evrensel Şuurun ve Birleşimin direkt İdrakine varılarak Planetimizde henüz anlaşılamayan fakat Tanıtmaya çalıştığımız bir Mekanizmanın - Sistemin - Tanrısal Düzenin - Realitenin varlığına Tanık olunacak ve Bilinmeyenlere Bilinçli olarak kanat açılacaktır.
5- Işık Çağı : Altın Çağ’dan sonra başlayacak olan çağa Işık Çağı denilmektedir. Bu 30. yüzyıldan sonra Devreye girecek bir çağdır ki, burada direkt ALLAH’ın Düzeni devrededir.
Bu yolda Hazırlanan İnsanlık, artık bu Sistemin direkt Öz Elemanı olacaktır. İşte bu Evrensel Işık Yoluna, Altın Çağ diyoruz. Yarınların Güzel Günlerinin hazırlık Dönemlerine, şu an yaşadığımız ortamda Hızlı bir şekilde girilmiştir. Yarınlar bugünlerden çok farklı olacaktır.
Bu bir Geçiş Dönemidir. Şu an, bu Dönemde, Planetimizin her kesiminde, Beşeriyeti Altın Çağ’a Hazırlamak ve İnsani Bütünlüklerde kitlevi Şuurlanma, Uyanma ve Arınma aşamalarını Hızlandırmak Gayesi ile, birçok Spiritik ve Teknik Odaklar kurulmakta ve bu yolda Çalışmalar yapılmaktadır.
BÜLENT ÇORAK
Semaların Işığını, Nurunu görmek sanıldığı kadar kolay değildir.
(Bir Konuşma)
Dünya Planında Reenkarnasyon Tartışmalarının yapıldığı bu son Özel Çağda artık Hakikatlerin tüm açıklığı ile Bilinme ve Bildirilme zamanı gelmiştir.
Önce, Reenkarnasyon olayının kaba madde olan Beden ile hiçbir alâkası olmadığının Bilincine varılmalıdır. Reenkarnasyon sadece Enerjinin Evrimi ile alâkalı bir olgudur.
İnsan var olduğundan beri Ölümün nedenini her Dönemde Araştırmış ve Ölüm olayını bir türlü içine sindirememiştir. Bu neden ile Kutsal Kitaplarda Bahsedilen Ölmek ve Dirilmek ile alâkalı mevzulara herkes kendi Bilincine göre Yorum getirerek Reenkarnasyon olayını bir çıkmaza sokmuştur.
Aslında, İnsanların Asırlardır titizlikle üzerinde durdukları ve hâlâ Bilinçli bir çözüm getiremedikleri Reenkarnasyon olayı, sadece ve sadece bir Enerjinin Oluşum ve Gelişim sürecidir.
İnsanlık Reenkarnasyon olayını Mantık yolu ile Çözmeye çalıştığı müddetçe sorular daima cevapsız kalacaktır. Hiçbir şeyde durağanlık yoktur. Her şeyin bir Gelişim süreci vardır. Bir Boyutta oluşan Gelişimin, başka bir Boyutta İdamesi, Evrimin ilânihaye olma prensibine dayanır.
Şu an içinde yaşadığımız Dönem, kendine Özgü bir Dönemdir. İnsanlık artık Tefsir ve Yorum Çağını yaşamaktadır. Bu neden ile, herkes almış olduğu Bilgilere kendilerine göre Yorumlar getirerek Dünyada bir Bilgi ve Bilinç Kaosu oluşturmaktadır.
Göksel Bilgiler her zaman Toplumun İhtiyacına, Bilincine ve Ortamına göre verilir. Bir Enerjinin Mikrodan Makro Bilince ulaşabilmesi için birçok Evrelerden Geçmesi lâzımdır.
Mevlâna’nın "Taştım, Topraktım, Ot oldum, Çiçek oldum, Böcek oldum, Hayvan oldum, İnsan oldum, sonra da Işık olacağım" demesi bir Enerjinin Evrim Merdivenlerini gösterir. İşte bu bir Reenkarnasyondur.
Dünyaya bir kaba madde formuna sahip çıkarak transfer olan bir Enerji, yaşam sürecinde kazandığı Bilgileri Beyin arşivinde toplar. Beyin bir Bilgi Bankasıdır. Bilgiler Beynin kaba maddesinde toplanarak öz Enerji Bankasına kaydını yapar. Buna Öz Evrimi denir.
Bu, bir Yaşam Boyu kazanılan Bilinçtir. İnsanın kendisi bundan habersizdir. Aynı Enerjinin Gelişimi ve Deneyim kazanması için yine bir kaba madde kalıbına ihtiyaç vardır. Bu defa aynı Enerji Değişik bir kalıpla Dünyaya gelir.
İnsan formu bu Reenkarnasyon halkasının en son ve en mükemmel bir Deneyim kalıbıdır. İşte bu sınırdan sonra İnsan kalıbının içindeki Enerji, Bilinç aşamaları için müteaddit defa Dünyada Beden kazanır ki, buna Reenkarnasyon denir.
Burada kalıbın Cinsi, Şekli, Milliyeti mühim değildir. Mühim olan, o kalıba sahip çıkmış olan Enerjidir. Enerjinin Bilinçlenme süreçleri, Evre Evredir.
Şu an Dünya üzerinde yaşayan her İnsan Deneyim kazanarak Bilinç aşaması yapmak için Dünyaya değişik zamanlarda Enkarne olmuştur. Ancak, Bizler henüz Şekil Ortamındaki Bilincimizi aşamadığımız için, Reenkarnasyon olayını da şekilsel bir Bütünlük içinde Düşünerek ele almaktayız.
Evrim yapan bir Enerji Mutasyon yani Gelişim ve Değişim Programını tamamladıktan sonra Bilinç Evrimine Geçer. Bilinç Evrimini tamamlayan Varlıklara da bir daha Reenkarnasyon Programı tatbik edilmez.
Kutsal Kitaplar ile Devreye alınan Eğitim Programında, 4. Boyutta yani, "Cennet" denilen Boyutta Reenkarnasyon son bulur. Uzakşark Felsefesi ile yetişenlerde ise Reenkarnasyon, Nirvana denilen 6. Boyutta son bulmaktadır. Burası Ölümsüzlük Boyutudur.
Ancak, Varlıklar Reenkarnasyon olayının Bitiminden sonra arzu ettikleri taktirde Hür İradeleri ile Kapalı Şuur Boyutu olan Dünyada, birçok defa Bedenlenebilirler. Ancak, Program gereği Geçmişlerini asla Hatırlayamazlar.
İşte Bütün sıkıntılar ve Bütün çelişkiler bu noktadan Kaynaklanmaktadır. Çünkü Dünyanın Programı böyle Hazırlanmıştır. Geçmişi Hatırlamak, Geleceğinizi karartır ve Geçmişini hatırlayan bir İnsan yaşadığı Dönemde asla Evrimini tamamlayamaz ve yapamaz.
Bir İnsan, hiçbir zaman kendi Gücü ile Geçmiş yaşamını hatırlayamaz. Sadece Hafızasında ufak tefek kırıntılar kalır. Ancak, Sistem yapılan Programlar Doğrultusunda bazı kişilere özel olarak Geçmişlerini Hatırlatır.
İlâhi İdare Kanunlarının ve Yasaların oluşmasını Evrim yolunda zor ilerleyen İnsani Bilinçler sağlamıştır.
Dünyaya Evrim yolunda tatbik edilen birçok programların içinden İnsanlık, ancak Tanrısal yolda daha Hızlı bir Aşamayı Devreye aldığı Gerekçesi ile, İnsanlığın Kutsal Kitaplar yolunda Bilinçlendirilerek Evrimleştirilme Sistemi, Yüce Makamlarca Tatbikata alınmıştır.
Bundan sonra Bilinç Evriminin tamamlanması için Karma Programları ile Yaşayarak Kazanma programları Devreye girmiştir.
Bir İnsan, şu anki Bilincini yaşadığı bu Dönemde kazanmamıştır. Onun Bilgisi Eski yaşamlarının bir Bilgi Birikimidir. Bazı Bilinçler bu Doğal oluşumu asla kabul etmemektedirler.
Ancak, önce bu programın Çözülmesi için herkesin Reenkarnasyonun Beden ile alâkası olmadığını ve bunun sadece bir Enerjinin Evrimi ve bir Mutasyon yani "Değişim" olduğunu anlaması ve bilmesi şarttır.
Önce şunu söylemek isterim ki Reenkarnasyon Kâinatlar Nizamının ilk oluşumundan itibaren vardır. Her şey bir Enerjidir. Bir mikro Enerjinin makro Enerjiye Gelişim süreci bir Reenkarnasyondur.
Bu makro Enerjinin zaman süreçlerinde Gelişimini tamamlayarak Bilinç kazanması da, bir Reenkarnasyondur.
Bu Bilinçli Enerji, Atomik yapısını Tutabilme Gücünü kazanıncaya kadar Devamlı Evrim geçirir ve kaba madde formu oluşur (Taş - Toprak - Güneş Sistemleri - tüm canlılar ve İnsan). İşte bütün bunlar birer Reenkarnasyon zinciridir.
Bir Enerjinin Deneyim kazanması ve Evrim yapabilmesi için bir kaba madde olan Bedene ihtiyacı vardır. Bu Bedeni bize Hediye eden Anne ve Babamızın Genleridir. Bu neden ile, onların Hakkını hiçbir zaman ödeyemeyiz.
Çünkü Anne ve Babalarımız Bize bu Beden dediğimiz (Biyolojik Gardropu) Hediye etmemiş olsalardı o Bedenin içindeki (Ben) olan Enerji yani, (bu Bedenin Kaptanı) hiçbir zaman Evrim yapamazdı.
Dinsel Kurallar ile Eğitilmiş bir Varlık, Enelhaklık Bilincine ulaşıncaya kadar, Reenkarnasyon konusu onun için bir Araştırma ve Tartışma mevzuudur. Ancak, bu Boyutu Aşıp Vahdet ortamında Hakikat Bilincine ulaşılınca Reenkarnasyonun kapalı olan Sınırları açılır. Bu Evrensel bir Programdır.
Ruhsal Enerjinin Cinsiyet ile alâkası yoktur. Bu neden ile, bir zamanlar Erkek Bedeni ile Dünyada yaşamış olan bir Varlık başka bir zamanda Kadın Bedeni ile yaşayabilir. Çünkü, Dünya yaşamında Beden, Biyolojik bir Robot malzemesidir.
Fiziki Görünümünlerde olan Değişiklikler her Dönemde Değişik Anne Babalardan alınan Genlerden kaynaklanmaktadır. Esas Dünyaya Enkarne olan o Biyolojik yapının içine giren ve o Bedeni kullanan Enerjidir.
Bu neden ile, aynı Enerji birçok zamanlarda Koordinatının tuttuğu Anne ve Babanın Genleri ile, Değişik Cinste ve fiziksel Görünümde Beden kazanır.
Ama o değişik Bedenlerin içindeki (Ben) olan Enerji, aynı (Ben)’dir. Ve Dünyadaki konumuna göre Enkarne olarak Beden kazanır. Ve bu şekilde Bütün Varlıklar, her Dönemde birçok defa Geliş Gidiş sonucu kazandığı Bilinç ile ileriye doğru adımlar atarak mükemmele ulaşır.
Yine tekrarlayalım, Dünyada defalarca Beden kazanmış Enerji asla Eski Yaşamını Hatırlamaz. Şayet hatırlarsa yaşadığı o Boyutun Evrim kaydını Özüne indiremez. Bu Evrensel bir programdır.
İnsan, yaşam sürecinde Dünya Boyutunun Bilinç Seviyesini Aştıktan sonra, zaman zaman Hafıza kayıtları Devreye girer ve o zaman Geçmiş yaşamlardan bazı pasajlar Hatırlanabilir.
Biliyorsunuz, Mevlâna Reenkarnasyonu tarif ederken sonunda da "Işık olacağım" demiştir. Işık olunduktan sonra da Reenkarnasyon mevzuu üzerinde daha uzun müddet Tartışılacaktır.
Bu mevzular çok uzun ve derindir. Reenkarnasyon olmaz ise, Evrim olmaz. Her oluşum bir Mutasyona Tâbidir. Ancak, henüz tam mânâsı ile Kavranılmayan bir Bilginin, İnsanın Mantığına oturması çok zordur.
BÜLENT ÇORAK
(............) GAZETESİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜNE
Gazetenizde 27 Şubat 1990 tarihi ile yayınlamış olduğunuz "Uzaylıların Kutsal Kitabı" yazısına cevaptır:
Son Günlerde, nedendir Bilinmez, halen Bitmediği için Fasiküller Halinde Bulunan ve Bilgi Kitabı adı ile Basılacak olan Kitabın Hazırlıklarının yapıldığı bu Dönemde, Dünyevi Bilinçlerin yanlış yorumları, Basına sansasyonel bir olay olarak aktarılmıştır.
Bugüne kadar hiç Duymadığımız "Ufo Dini - Uzaya Tapanlar - Uzaylıların Kutsal Kitabı" gibi Tâbirleri, Bizler de, ciddi Basınınız sayesinde Duymuş ve Öğrenmiş bulunuyoruz.
Bir şeyin Esasını öğrenmeden, Hayali yakıştırmaları da buna Ekleyerek, Basına yansıtılması (Bizlerin anlayışına göre) sanırız Basın Ahlâkına aykırıdır.
Fasiküllerin içinden, Satır araları Seçilerek, Toplum Bilincine göre Sansasyonel Mevzuları yakalayıp, Kamuyu Harekete Geçirmek yerine, yazıların içinden İnsanlığa Işık tutacak mevzuları alarak Yazmak, sanırız daha Saygın ve İnsani bir Davranış olurdu.
Hakkımızı daha Değişik yollardan Arama yerine, Hakikati bu yazımız ile Kamuya, gazeteniz vasıtası ile, Duyurmayı daha uygun Bulduk.
(Yazılması Dileği ile).
Biliyoruz ki, Bütün Kutsal Kitaplar, Göksel Kitaplardır. Tevrat - İncil - Kuran gibi Kutsal Kitapların, Göklerden Vahiy yolu ile İndirildiğine inanan Tüm İnsani Topluluklar, her zaman Kutsal Mabetlerde Başlarını Gökyüzüne kaldırarak, Ellerini Gökyüzüne açarlar.
Acaba İnsanlığın bu Asil, Kutsal Davranışlarına ve Görkemli İnancına da UZAYA TAPANLAR Tâbirini kullanabilecek misiniz?
Her şeyin Evrenselliğe ulaştığı bu Son Çağda, şu an, Dünyamızın Geçirmekte olduğu bu İnanılmaz Reformik Birleşimlerin, acaba bugünlere kadar neden olmadığını Düşünebiliyor musunuz?
Sizlerin "Uzaylıların Kutsal Kitabı" ismine Lâyık Gördüğünüz BİLGİ KİTABI, Planetimize bugüne kadar Hediye edilmiş tüm Kutsal Kitapların yazdırılmış olduğu ALFA KANALINDAN yazdırıldığı için, Mantıken Kutsal bir Kitap olarak Düşünülmektedir.
Ancak, bu Kitap, Bizlere, Tapılacak bir Kitap olmadığı Gerekçesi ile verilmiş ve bugüne kadar İnsanlığın Bilmediği bazı Hakikatlerin artık Planetimizce Bilinmesinin zamanı geldiğinden, İnsanlığa bir Rehber ve Hakikat Kitabı olarak sunulmuştur.
Biliyoruz ki, Kuran’ımız ile Kutsal Kitaplar ve Peygamberlik Dönemi kapanmıştır. Bu Bilince ulaşmış olan Bizler, şu an hiç kimseyi asla bir Peygamber olarak görmeyiz. Ve bu Güzel Sevgi Bütünlüğümüzü de, Sizlerin Tâbiriniz ile, Mürşit - Mürit Münasebeti ve Tarikat gibi Değerlendirmeyiz.
Son Kutsal Kitap olan Kuran’ın indirilişinden bu yana geçen On beş Asır gibi bir zaman sonra, artık tüm Bilgilerin ve Hakikatlerin aynı Kaynaktan verildiğinin bir ispatı olarak, şu an tüm Planetimiz Medyamik bir Çağ yaşamaktadır.
Bu Son Çağda artık, Bütün İnsanlık, Bilinç Düzeylerine göre, 7’den 70’e kadar Göksel Mesajlar almaktadır. Bu dahi, Peygamberlik Döneminin kapandığının bir İspatıdır.
Yaşadığımız Çağda, İnsani Vasıflarının birçoğunu kaybeden İnsanlığa belki de, bu Mesajlar yol gösterecektir. Bu yaşanan Durum, Medyamik Çağın bir Gereğidir.
Bu Dönemde, birçok Bilgi Kanallarına, Birbirine yakın Göksel Bilgiler, Göksel Hiyerarşi tarafından verilerek, Bütün bunların aynı Kaynaktan alındıklarının ispatı Planetimize bu şekilde yapılmaktadır.
Hakikati Bilmeyen İnsanlığın, bu Evrensel Çalışmaları, kendi Ferdi Yorumlarına göre Değerlendirmesi ve İnsani Bilinçlerin Yükselmesine yardımcı olarak Gördüğümüz "Basının ve Medyanın da" bu yoz Düşüncelere alet olması,İnsanlık adına çok üzücü ve Düşündürücüdür.
Bilgi Kitabı, her türlü Eleştiriye açıktır. Seneler önce, (Elektrik - Telefon - Telsiz - Radyo - Televizyon - Kompitur) gibi teknolojik araçlar bir Hayal Mahsulü olarak dahi Düşünülemez iken, Bilgi Kitabı da şu an bir Hayal Mahsulü olarak değerlendirilebilir.
Ancak, her şeyin ispatı yarınlardadır. Kamuya duyurulur.
BÜLENT ÇORAK
Medeni Ahlâk, Medeni İnsanlara Hastır.
Sayın Dost,
Prensip olarak, bugüne kadar hiçbir zaman, Şahsım ile alâkalı bir Sohbete ve Yazışmaya girmemişimdir. Ancak, içtenlikli yazınıza ve madde madde sorularınıza cevap vermeyi İnsanlık adına bir borç bildim.
Yaşadığımız 20. yüzyıl çok Özel bir Çağ’dır. Ve şu an, Dünyada yaşayan herkesin kendine özgü bir Görevi vardır. Mektubunuzdan anladığım kadarı ile, Siz de bir Görevli olarak Özel inceleme ve Çalışmalarınızı yapmışsınız.
Her çalışma İnsanlığa bir Işıktır. Ve İnsanlığın Sizin çalışmalarınızdan da müstefit olacağına Gönülden inanıyorum. Çünkü Planetimizde her Bilgiden istifade edecek Bilinçler vardır. Biliyoruz ki, Bilgi merdivenleri teker teker çıkılmadıkça Hakikat Bilinci’ne ulaşılmaz.
Şimdi sorduğunuz maddelere cevap vermek isterim:
Soru 1 - Sizin İlâhi ünvanınız nedir? (Nebi, Resul vs.vs.)
Cevap - Benim hiçbir İlâhi ünvanım yoktur. Sadece Hakiki bir İnsanım. Hepimiz İnsan olarak bir Enerjiyiz. Aslında Enerjinin ünvanı olmaz. Ünvanlar Dünya İnsanının tanımı için lüzumludur.
Soru 2 - Kitabın yazdırılış anında çok önemli Değişimler yaşadınız mı? (Görsel, İşitsel veya başka)
Cevap - Çok Mutlu bir çocukluk ve çok Mutlu 51 yıllık bir Aile ortamı yaşadım. Ben bir medyum Değilim. Bu neden ile, pek önemli Değişimler yaşamadım. Aslında Ben Planetinizde Göksel bir Kardeşinizim. Görevim Bilgi Kitabı’nı İnsanlığa Hediye etmektir. Dünya ortamında, zamanı gelince, Programımı ve Görevimi aldım.
Soru 3 - Bilgi Kitabı’nın Kutsallığı ve Korunmuşluğu var mıdır?
Cevap - Bilgi Kitabı, tüm Kutsal Kitaplardan Bahsetmesine rağmen, Kutsal bir Kitap ve Tapılacak bir Kitap Değildir. O sadece İnsanlığa var olduğu andan itibaren tüm Hakikati anlatan Rehber bir Kitaptır. (Bilgi Kitabı’nın kendine özgü frekansı kendi kendini korumaktadır.)
Soru 4 - Kuran’a Bakış Açınız nasıl? Ve Kuran’ın matematiksel kod olarak (19) ile korunduğunu biliyor musunuz?
Cevap - Kuran, Allahımızın bugüne kadar İnsanlığa Hediye ettiği tüm Kutsal Kitapların bir Bütünüdür. Ve o da, aslında bir Bilgi ve İlim Kitabıdır. Kuran, İnsanlığa Hediye edilen (Son Kutsal Kitaptır). Kuran, 18. Boyuttan yazdırılmış, 72 Enerji Gücü taşıyan (Alfa Çıkış Kitabı’dır). O, İnsanlığı Frekansı ile Yetiştirici, Yönlendirici, Hakiki İnsan olma yolunda Eğitici, Muhteşem bir Kutsal Kitaptır. Bilgi Kitabı ise, (Omega’ya Giriş - Çıkış Kitabıdır).
Omega 19. Boyuttur. Planetimizin İnsanı, program gereği, önce Bütün Kutsal Kitaplar ile Hazırlanır, Hazır olanlar 19. Boyuta yani Omega’ya Giriş Müsaadesi alır.
19. Boyut, Birleşik İnsanlık Realitesi, Kozmoz Federal Bütünlüğü’ne bağlı olan bir Boyuttur. (Birleşik İnsanlık Realitesi Allah’ın Birliğidir).
Kuran, Alfa Kanalından, bu Hiyerarşik Bütünlük tarafından yazdırılmış ve Korunmaya alınmıştır. Ancak, Bilgi Kitabı Direkt 19. Boyut Kitabıdır. Bu Boyuttan sonra Göksel Kitapların Kutsallık ve Eğiticilik niteliği kaldırılır. Bu Boyut Bilinç ve İdrak Boyutudur.
Bu neden ile, Bundan sonra, Yetişmiş olan İnsana, artık tüm Hakikatler, tüm açıklığı ile anlatılır.
Bu bir Şeffaflık Projesidir. Hazır olmayanlar ve Tabular ile kilitlenmiş Bilinçler Bilgi Kitabını kolay kolay anlayamaz ve kabul edemezler.
Soru 5 - Kutsal Kitapların birbirine Uyumu söz konusu ise, Bilgi Kitabı Diğerleri ile Uyum içinde mi?
Cevap - Dostum, Bana bu suali sorduğunuza göre demek ki Bilgi Kitabı’nı tam manâsı ile okumamış veya anlamamışsınız.
Bilgi Kitabı bugüne kadar Planetimize hediye edilen ve Allah’ımızın kelâmı olan tüm Kutsal Kitapların frekanslarını kendi Bünyesinde Toplayan Tek Kitaptır.
Bugüne kadar, tüm Kutsal Kitaplar Alfa Kanalından indirildiği için, Bilgi Kitabı da Alfa Kanalından yazdırılmıştır. Bilgi Kitabı bir Birleşim Kitabıdır. Çünkü, o artık tüm İnsanlığın Kitabıdır.
Bu neden ile, 6 Kutsal frekansın (Tevrat - Zebur - İncil - Kuran - Uzakşark Felsefesi ve Kadir Enerji Odağı) tüm frekansını Bünyesinde toplayan BİLGİ KİTABI için, (6’yı Bir’de topladık - Biri Bire ekledik) denilmektedir.
Yani, Planetimize bugüne kadar Tek Tek İndirilen ve Allahımızın Kelâmı olan tüm Göksel Kitaplar bir frekans Bütünlüğü olarak Tek Kitap olan Bilgi Kitabı’nda toplanmıştır. Ancak o, bir Hakikat Kitabı olduğu için Tapılacak bir Kitap Değildir.
Soru 6 - Muhammet son Nebi’dir, Sizce son Resûl’müdür?
Cevap - Evet, Hz. Muhammet son peygamberdir ve Kuran’ımız ile beraber Kutsal Kitap ve Peygamberlik Dönemleri kapanmıştır. Bu neden ile Son Nebi ve Son Resûl’dür. Kuran’ın indirilişinden sonra, 1500 sene tüm İnsanlık sadece kendi Kutsal Kitapları ile başbaşa bırakılarak Hakikatin iyice kavranılması Beklenmiş ve bir daha Peygamber gelmemiştir.
Soru 7 - Bilgi Kitabı’ndan başka kitaplar da gönderilecek mi?
Cevap - Bilgi Kitabı, Alfa Kanalından indirilen Son Göksel ve Rehber bir Kitaptır. Ve Allah’ın tüm Kelâmlarının Frekansını Taşır. Bu Kitap, 19 Asırlık bir kitap olarak Planetimize Hediye edilmiştir.
Ancak şu an Planetimize Teknolojik Boyuttan ve Değişik Kanallardan 600 Kitap daha yazdırılmaktadır. Bu kitapların pek çoğunda, ya açık veya şifreli olarak Bilgi Kitabından da bahsedilmektedir. Bundan sonra her yüzyılda Planetimize Teknolojik Boyuttan İlim ve Bilim kitapları yazdırılacaktır.
Soru 8 - Reenkarnasyon, Kuran’a göre mümkün değil. Ölüm ve Kıyamet (yeniden diriliş) ile ilgili anlatımları Kuran’dan araştırdınız mı?
Cevap - Reenkarnasyon mevzuu Kuran’da açık bir şekilde olmasına rağmen, Ben bu mevzuu Kuran’dan araştırmadım. Çünkü, Reenkarnasyonun ne olduğunu biliyorum.
Biz burada Dünya Kardeşlik Birliği olarak (Altın Çağ) adlı bir Dergi çıkartıyoruz. Orada, Reenkarnasyon ile alâkalı yazılarım var. Size mecmuaları göndereceğim. Sanırım bir Bilgi verebilir.
Ancak Size burada Reenkarnasyonu Bilimsel olarak biraz açıklamak isterim. Delta Boyutu dediğimiz Boyut, Dinsel Öğreti Boyutudur. Ve Simgesi Üçgendir. Bu Boyutta 3’lü yansıma Sistemi geçerlidir.
Burada, Rabsal - Ruhsal - Teknolojik Boyut müşterek çalışır. Reenkarnasyon mevzuu muayyen bir Bilinç seviyesine gelmemiş ve hazır olmayan Bilinçlere asla açıklanmaz. (Frekansı sislenmiştir.)
Delta Boyutu Dini Doyum Boyutu olduğu için, Kuran’da Reenkarnasyon 28. Bakara Suresinde ve değişik yerlerde açık bir şekilde anlatılmasına rağmen (Sisleme programı) nedeni ile Reenkarnasyon mevzuu değişik yorumlara göre Değer kazanmıştır.
( △ ) düz üçgen olarak Değerlendirilen Dinsel Yetiştirme Programında Allah’ın Cemâl Yüzü Devrededir. Ve bu programda Allah tüm kullarına Verici, Bağışlayıcı ve Bahşedicidir. Burada kullar ister, Allah daima verir. Ve bu şekilde İnsanlık, Allah’ın Sevgisi le Bütünleşerek Yücelir. Bu yol (Gönül Yoludur). Bu program 9. Boyuta kadardır (9. Boyut Arz ile Güneş arasındaki son Sınırdır).
Düz Üçgenin ( △ ) tepesi Enelhak’lık Boyutudur. Enelhak Bilincine ulaşan Varlığa Allah, bundan sonra, (Dön Bana Bak) der ve üçgeni ters çevirir ( ▽ ) yani böyle. Bu program da 18. Boyuttan sonradır.
Bu program İmtihan Boyutudur ve bu Allah’ın Celâl programıdır. Vahdete bu yoldan gidilir. Bu yol (Akıl) yoludur. Burada, İnsan zorlanır, bazı işler ters gider, rüyalarınız bile korkuludur (korkulu rüyada Hayır vardır) denilmesi bundandır.
Bütün Aksiliklere, Tersliklere rağmen Allah’ımızın yolundan ayrılmaz isek, (Akıl ile Gönül’ü) Bir ederiz. Bu da iki üçgenin Birleşimidir. İki üçgenin birleşimi de bu şekli verir ( ✡ ).
Bu Altılı Yıldız şekli, Birleşik İnsanlık Realitesinin, yani Allah’ın Birliğinin Tek sembolüdür: Planetimizde bu şekil Davut’un Yıldızı ve Süleyman’ın Mührü olarak kabul edilir.
Ancak, Hz. Davut ve Hz. Süleyman da Realitenin direkt elemanlarıdır. Museviler bu nedenden dolayı bu sembolü kullanırlar. Ancak, bu Altılı Yıldız sembolünün Musevilik ile hiçbir alâkası yoktur.
Soru 9 - Benim anladığım kadarı ile, Bilgi Kitabında birbirine zıt düşen birçok anlatım var. Tanrı İnsanı bu kadar zorlamaz. Acaba yanılıyor muyum?
Cevap - Bilgi Kitabı bir Vahdet Kitabıdır. Ve Allah’a ancak Hakiki İnsanlar rahatlıkla yürür. Hazır olmayan Bilinçlerin yollarında Güller değil Dikenler vardır. Bu yollar kolay yollar değildir.
Allah tüm kullarını sever, ancak Aklını kullananlara yardım eder ve O’nu anlayanlarla beraber olur. O’nu anlamak Akıl işidir, Zaman işidir. Bu anlayışı da, birçok Reenkarnasyon geçirerek kazanırsınız.
Aslında Reenkarnasyonu anlamak ve kavramak İnsanın kendi Öz’ü ile Bütünleşmesidir. Bütünleşmeyen Bilincin daha yürüyeceği yollar var demektir.
Halen İnsanlık Bilinç olarak Hazır değil ise, onun yetişmesi için Allah’ın Celâl yüzü Devrededir. Bu bir imtihandır, (Allah Sevdiği kulunu yerden yere çalar) denilmesi bundandır.
Vahdete ulaşanlar, Melâmet Denizinde yüzmeye Hak kazanırlar. Ve attıkları her kulaçta Bilinmeyen bir Kapının Kilidi açılır. Her kapının açılışı bir doğum sancısı gibidir. Acı çekilmeden Hakikate ulaşılmaz.
Aslında ALLAH’IMIZ Mağfireti sonsuz, Sevgisi Sonsuz, Düşünceden öteye, Güçlerden öteye bir GÜÇTÜR.
Hepimizin o Yüce Güce ulaşabilmek için yaşayarak kazanacağı her an, her nefes bir imtihandır ve Hamddır. Saygılar.
BÜLENT ÇORAK
Not :
Bu Son Çağda Göksel Bütün Boyutlar Planetimize açılmıştır. Ve her Bilinç Bağlı bulunduğu Boyutun Tesir alanındadır. Bu neden ile Dünyamız, Bilinç farklılıklarından dolayı bir Kaosun içinde Kıyameti yaşamaktadır.
Şu an bir Seleksiyon ortamının içindeyiz ve herkes kendi Bilincine göre Sırat’ı geçmektedir. Seçilenler seçilecek, Elenenler Elenecektir. Ancak, Yarınlar ve Gelecek Günler umulmadık Güzellikleri getirecektir.
(Bir Konuşma)
Bugüne kadar, umumi arzu üzerine, Aşk hakkında pek çok konuşmalarım olmuştur. Ancak, Aşk o kadar derin bir mevzudur ki, bu Konuştukça ve Açıldıkça açılan bir Kapıdır.
Bildiğimiz Klasik Aşkın tarifi, "herhangi bir şeye duyulan çok Güçlü bir tutkudur". Bugün sizlere 3 Harften oluşan AŞK kelimesini biraz daha Değişik bir tarzda Açmak istiyorum.
Öğretilerimize göre, Evrensel Boyutlardan verilen Göksel mesajların her Harfinin verildiği Güçlü Enerji Alanlarına göre, teker teker 3 farklı Frekansı vardır. Bunlardan biri İlmi - biri Felsefi - diğeri de Dini Frekanslardır.
Bu Harflerin frekansları, onu okuyanların Alış, Kavrayış, Bilinç, Anlayış Düzeylerine ve manâ frekanslarına göre Değer kazanarak bir manâ ifade eder. AŞK sözcüğü, İlk Varoluştan bugüne kadar, herkesin Anlayışına göre Değer kazanmıştır. İşte bu yüzden, Yorumlar çok Değişiktir.
Bu Aşk kelimesi, ister Arap Harfleri ile, ister Değişik lisanlar ile yazılmış olsun, Aşk’ı ifade eden Bütün kelimelerin Harf Frekansları, Manâ Frekansına Dönüştürülünce, bir Bütün olarak aynı vibrasyonu taşır. Yani, Aşk’ın manâsı ve frekansı her lisanda aynıdır.
Bu vibrasyon, sizin Düşünce frekansınız ile Birleşince, sizin Bilinç Düzeyinize göre Değer kazanır. Yani, AŞK herkesin Anlayışına göre Değişkenlik arz eden bir vibrasyondur.
Aslında Aşk Evrensel bir Bütünlüktür. Bunun Doruk noktası ALLAH Aşkıdır. Ve Bütün İnsanların bu Aşka Ulaşabilmesi için Dünyada çok Değişik yollardan Geçmesi lâzımdır.
Şimdi de üç harfli Aşk kelimesinin içinden sadece "AŞ" kelimesini ele alırsak, bunun lügat karşılığı "Yemek"’tir. Diğer manâsı ise, bir yere Sıçramak, Geçmek, bir Duvarı Aşmak manâsını taşımaktadır.
Bu sözcükte, Birinci "AŞ" Doyumdur, Tatmindir. İkinci "AŞ" ise, Atlayış ve Evrimsel Sıçrayıştır. "K" kelimesi de Varlığın kendisi ve Kaderi için kullanılır ise, Aşk bir İnsanın Kendini ve Kaderini aşmasında bir basamak olarak kullanılır. Aşk kelimesi, bu şekilde de yorumlanabilir.
Düşünce yolu ile oluşturulmaya çalışılan Sevgi, bir meditasyon aracıdır. Bu yol ile, ancak şartlı bir Refleksten cevap alabilirsiniz. Şartlı Refleks, muayyen bir Doyuma erdikten sonra, Çözülmeye mahkûmdur. Birçok Aşkların ve Yuvaların yıkım sebebi budur.
Sevgi, Birlik ve Bütünlük Bilincinin ilk anahtarıdır. Aslında Sevgi, Düşünce Yolu ile oluşturulacak bir olgu değildir. Asıl Sevgi Özdedir. Ve bu Sevgi, İlâhi bir Vecd’dir. Ancak, birçok İnsan bunu Bilmemektedir.
Aslında, Hakiki Aşk, sizi bu Eşikten Atlatarak, Sevgi Frekansına bağlar ve sizde Bulunan Yaratıcı Gücünüzün ortaya çıkmasına yardımcı olur. Çünkü o, Evrimsel bir potansiyeldir.
Bu Sevgi, sizin ile Evrensel Boyutlar arasındaki Kapıyı aralar. Aralanan bu İlk Kapı, Sanat Boyutuna açılır. Sanatın bütün kollarında da Bilinç Düzeylerine göre katmanlar vardır.
Siz alâka Duyduğunuz herhangi bir mevzuda çalışmalarınızı Derinlemesine sürdürürseniz, bu çalışmalarınız bir gün Sizi Size kazandırarak kendinizi Aşmanıza yardımcı olacaktır.
Bir İnsanın kendisini Aşabilmesi de Bilinç Düzeyi ile Eşdeğerdir. "İşleyen Demir Işıldar" denir. Bu konumuza güzel bir misaldir. İşte, Aşk Size bu yollarda yardımcıdır. Ve onun Sizden sadece ve sadece istediği Tek şey, Kendinizi Aşarak Kendinizi Bulmanızdır.
Aşk, sizin Tekâmülünüze Eşdeğer olan Bilinç Düzeyine göre Değer kazanır. Aşkı kimi Meyde, kimi Neyde, kimi Sanatta, kimi Doğada, kimi de Cinsiyette arar.
Bütün bu arayışlar sizi ALLAH Aşkında Birleştirerek sizi Kâinatla, yani kendinizle Bütünleştirir. Çünkü, Siz bir Kâinatsınız. İşte, bu yollar ile Siz Sizi keşfedeceksiniz. Kısacası, Aşkın Sizdeki rolü sadece budur.
Şimdi de Aşkın çeşitleri üstünde duralım. Aslında Aşk Üç Boyutlu bir Aşama Programıdır. Birinci Aşama, Dünyevi Aşktır - İkinci Aşama, İlâhi Aşktır - Üçüncü Aşama ise, Evrensel Aşktır.
Dünyevi Aşk, Dünya Frekansına Eşdeğer olan Düşünceyi Aşmayan, bir Sevgi Frekansıdır. Bu Nesil idamesini Hazırlayan bir Aşktır.
Dünyevi Aşka Cinsi Aşk da denir. Bu Aşk İnsanı Arayışa sevk eden bir Aşktır, onu, bu yolda yürütür ve arındırır.
Aşk, bir Aşama Merdivenidir. Bunun ilk basamağı Cinsel Aşktır. Bunun yolu Doyum olduğuna göre, Tatmini de Tendir. Burada, Gözler, Kadehler, Eller Birleşir, her iki taraf da Asgari müşterekte Birleştikleri taktirde, bu yol onları Evliliğe götürür.
Evlilik bir Takdir-i İlâhidir. Ve o bir Tanrı Yazgısıdır. Aşkta Evrensel bir Çekim Gücü vardır. Henüz neyin ne olduğunun idrakinden uzak olan Dünya, bu Güce Seksapel demektedir. Bunun lügat karşılığı "Aşka davet, Cinselliğe çağrıdır".
Evrensel Çekim Gücü, Ruhsal Bütünlük ile Eşdeğerdir. Ve onun frekansını taşır. Aslında bu Frekans Boyutuna ulaşanlar insiyaki birer Görevlidir.
Onların Görevleri Sevgisiz olan İnsana Sevgi Aşılayarak, İnsanı Rahatlatmak, Arındırmak ve Mukayeseler ile İnsanlara İbretler sunmaktır.
Hippiler ve cemiyetin Fahişe olarak hor gördüğü bazı İnsanlar birçoğumuzun yapamayacağı bu Görevleri, kendilerini paspas ederek yapmaktadırlar. Bu onların Aşama Programıdır.
Evrensel Bütünlükte, bir İnsanın Mükemmelliğe ulaşabilmesi için, yaşadığı her Dönemde iyi veya kötü birçok yollardan geçmesi lâzımdır. Dünya Evrimi, Dünya Boyutunda yaşanan her Dönemde, her şeye Doyum sağlamak ile kazanılır.
Yaşanan bütün Hadiseler bir Sebep ve Netice Zinciridir. Kötü Görünen bazı şeylerin sonunda Hayırlı yollar vardır. Yeter ki, bu İbret Tablosu yakalanabilsin.
Dünyevi Aşkta bir İnsan Tatmin oluncaya kadar Arayışını sürdürür. Daldan dala konar. Bu erkek ise, adı Çapkına, kadın ise, Ahlâksıza çıkar. Bu isim ile adlandırılanlar ya Ten Aşkını Aşamamıştır, ya da Ruh Aşkını Bulamamıştır.
Bu iki grupta da Evlilikler ekseriya çok Geç olur. Ancak, burada olan Evlilikler, Rayına oturdu mu en mükemmel Evlilikleri oluşturur. İşte, ALLAH’ın arzu ettiği yuvalar böyle yuvalardır. Çünkü, Bütün yuvaları o Kutsar.
Bir İnsan, Ten Aşkını Aşıncaya kadar, kendini Yetiştirir, yaşadığı Hayat tecrübeleri onu olgunlaştırır. Muayyen bir Bilinç seviyesine ulaşınca da Ruh Aşkını arar.
Bu Arayış Ortamında İnsan, ya Dinsel Boyutlara Dalarak kendini Tanrı Yolunda Hizmete Adar, ya da başka uğraşılar bularak Sanat ve Felsefede Yücelir, ya da ömrünü Bekâr olarak sürdürür.
Bu Bekârların bazılarına Kazanova denir. Kazanovaların Görevi, karşı Cinsin Ruhunun ateşini tutuşturup, sonra onu bırakmaktır. Bu kıvılcımdan tutuşan Ruh, artık Aşamasını türlü yollardan yapacaktır.
Ancak, bu Son Aşama Programında, Evrimlerin daha hızlı Devreye girmesi Gerekçesi ile, Bir Yol Bin Yol olmuştur. Yaşantılarımızda bu Durumu hiçbir zaman gözardı etmeyelim.
Şimdi de, İlâhi Aşkı ele alalım. Bu Aşk, Platonik yani Ruhsal Aşktır. Bu Aşk, Aratan değil Bulduran Aşktır. Bu Aşk yolunda daha fazla Acı çekilir.
Bu Aşkta çekilen acılar sonucu, kendi kendimizi, kendi Benliğimizi Buluruz.
Bu İlâhi Aşk, Ruhtan Ruha atlayan yakıcı bir kıvılcımdır. Ancak bu yolda kendimiz ile Bütünleşebiliriz.
Bu Arayış ortamında, her iki İnsan da Evli ise, onlar Sadakât göstererek, yuvalarını yıkmadıkları taktirde çok Büyük Aşamalar kaydederler. Çünkü, bu Durum onların İrade ve Sorumluluk İmtihanıdır.
Bu Sevgililer, Kavuşamadıkları taktirde, çekilen Hasret ile, Sevgileri Plâtonik bir şekilde Gönül Kabuklarını Eritir. Bu durum ise, onların Öz Işıklarını Bulmalarına yardımcı olur.
Onlar Öz Işıklarını Buldukları zaman, neyin ne olduğunun idrakine varırlar ve artık karşısındaki kişiyi bir Sevgili gibi değil, bir Dost, bir Kardeş gibi görürler. Bu onların bir Tekâmül Sınavıdır.
Ruhsal Aşkta, her iki taraf bu Ruhsal Kıvılcımı seks yolu ile Toprak Hattı yaptığı taktirde Rahatlar ve zihinsel bir Aşama yapamaz. Aksi durumda, Vuslat olmaz ise, Ruhtan Ruha atlayan kıvılcım, her iki Ruhu da Düşünce yolu ile Obsede eder. Buna Düşünce Kilitlenmesi denir.
Burası Delilik ve Velilik Sınırı ve Sınavıdır. Bu bir Rüya Âlemidir. Bu uykudan uyanırsanız, Veli olursunuz. Uyanamazsanız, Delilik Boyutunda kalırsınız. Leyla ve Mecnunlar - Ferhat ve Şirinler buna bir misal olarak gösterilebilir.
Ruhsal Aşk Yolunda yürürken, bu yol Sizi ya Tanrınızla Buluşturarak Evriminizi tamamlatır ya da Öz Evriminizi yaptırarak, Sizi Kâmil İnsan yapar.
Öz Evrimi yapılır iken, nelere Gereksinim Duyarsanız, nelere Hasret çekiyorsanız, Sizin Tatmininiz için önce ona Kavuşmanız şarttır. Aksi halde, Düşüncenize takılan Dünyevi Tutkular, sizin Aşamanızda bir Engel olacaktır.
Çünkü, Tutkular ayağınızın kösteğidir. Mesela: Para Tutkunuz var ise, Size o yolda yardım edilir. Giyim, Kuşam, Mücevher Tutkunuz var ise, Size o yolda yol gösterilir. Şöhret olmak istiyorsanız, Size Şöhret imkânları Hazırlanır.
Cinsel Aşka Hasret iseniz, yolunuza o imkânlar çıkartılır, Ruhi Aşka Hasret iseniz, kendinizi öyle bir ortamın içinde bulursunuz. Ta ki, Bütün bunların bir mizansen olduğunun İdrakine varana kadar o ortamları yaşarsınız.
Bu yol ile İdrake ulaşanlar, Filozoflar, Edipler, Şairler, Ressamlar, Müzisyenler Medyamik Ortamdan nasiplerini alanlardır. Artık, onların Dünyasında Cinsel Aşk ikinci plandadır. Çünkü onlar, kendi Özleri ile Vuslata Ermişlerdir.
Daha önce dediğimiz gibi, İlâhi Aşk bir Rüya Ortamıdır. Bu yoldan iki şekilde uyanılır. Burada, önce İbadet Yolu ile Tanrınıza ulaşarak, onun Aşkı ile yanarak, (Rahibeler, Keşişler ve kendini İbadete adamışlar gibi), Evriminizi tamamlarsınız.
Bazıları da İç Dünyaları ile Buluşarak, Öz Kabuklarını teker teker Eritir ve Öz Evrimlerini bu yol ile yaparlar. Ancak, bazı İnsanlar da, yaşadıkları Şoklar sonucu Manastır gibi ortamlarda İç Dünyalarına kilit vururlar.
O zaman, böyle bir ortamda, Kilidi kırıp Evrim yapabilmeniz için, burada bir Eğitim Programı Devreye girer. Ancak, yapılan bu Eğitimde, Hakiki bir Bilince varamazsanız, bu Aşamada Korkularınız ve Şaşkınlıklarınız olacaktır.
Bütün bunlar Hayrınıza olan Eğitimler, Çabalar ve Gayretlerdir. Ancak, Hakikati, Hakiki Bilince varınca anlarsınız. İşte o zaman, Rabbinize Hamd ve Teşekkür Zamanı gelmiş demektir.
Şimdi de, Evrensel Aşktan bahsedelim. Bu Aşkı yaşayabilmeniz için, önce Kendinizi Sevmeniz, daha sonra da Kendiniz ile Bütünleşerek, Rabbinize ulaşmanız şarttır.
Kendisi ile Barış olan bir kişi, herkes ile ve Bütün ile de Barış olmuş demektir. Burada, Dinler - Kitaplar Hükmünü kaybeder. İnsanın Yüceliği bu noktada Devreye girer. Buradaki Aşk, bir Bütüne duyulan Aşktır.
Burada Doğa - Hayvan - Çiçek - İnsan aynı Sevgi Frekansı ile Sevilir. Bu Sevgide ayırım yoktur. Ancak, bu Bilince ulaşırsanız, Ruhsal Enerjinize de Sahip çıkarsınız. Ve Öz Sevginizi tüm Hücreleriniz ile etrafa yansıtırsınız.
Bu Durumda artık Siz bir Işıksınız. Herkesi Enerjiniz ile yıkayarak, onların Evrim Merdivenlerini çıkmalarına yardımcı olursunuz. Bu kolay yoldan kazanılacak bir Aşk değildir. Bunu Bize ancak yaşadığımız her Dönemde aldığımız İbretler Hazırlar.
Şimdi de biraz Evlilikten bahsedelim. Bu mevzua bir Hint sözü ile başlamak istiyorum "Evlilik Göklerde hazırlanan Kutsal bir Anttır". Evlilik bir Evrim Müessesesidir. Orada Sevgi, Özveri, Hoşgörü, Affetmek Yüceliği vardır.
Bu yolda dişini sıkabilen bir kişi, Allahın İnsandan istediği Evrime kavuşur ve sonunda er geç mükâfatını görür. Bir Evliliği Acı ve Tatlı yanları ile yürütebilmek her kula nasip değildir.
Evlilik, Tanrısal Boyutlarda Kutsal bir Müessesedir. Ve Bütün Evlilikler Kutsanmıştır. Evliliklerdeki Mutlu Yaşamlar, kişilerin Evrimleri ile Eşdeğerdir. Dalgalı Evliliklerde, her iki tarafın da daha Tekâmüle ihtiyacı var demektir. Burada Sabır İmtihanı verilir. Ve Sabır Size çok şey kazandırır.
Kapalı Bilinçlerdeki Evlilikler daha Ezicidir. Böyle Evliliklerde Korku, Kişilik zaafiyeti olarak sayılır. Ancak, bir Varlık Kişiliğini buluncaya kadar Ezilir. Bu onun Kişilik İmtihanıdır.
Tanrı, miskin kullarını Sevmez. Ancak, Kişiliğini bulan herkes, Saygısında ve Sevgisinde de kusur etmez ise, o zaman Evrimini tamamlar. Aksi halde, Korkarak, Sırları Saklayarak, bir Yalan Müessesesi haline gelmiş Evlilikten asla hayır gelmez.
O zaman bu Müesseseyi kuran kişiler Evrimlerini daha başka yollardan tamamlarlar. İnsan Kaderinden ve Evriminden asla kaçamaz.
Hakiki Bilince ulaştığınız taktirde, Sevilmeden Sevecek, Almadan Verecek, Hiçbir şeyde karşılık Beklemeyeceksiniz. Aile Ortamlarında ve Toplumun değişik kesimlerinde görülen bütün Çatışmalar herkesin herkesten birşeyler Beklediği içindir.
Bir İnsan, kısasa kısas usulünü Devreden kaldırdığı an, Mutluluğu yakalamış demektir. Yaşananları bir Suç gibi değil de, bir İmtihan gibi Görmek İnsana çok şey kazandırır. Tüm Üzüntüler olgunlaşmamış Ruhlardan kaynaklanır.
Aile Ortamında, Affetmek Bilinci sizi Evrensel Aşka ulaştırır. Hepimiz Kaderin elinde bir oyuncak ve bir kuklayız. Yürünen bu Hayat Yolunda karşımıza çıkan Bütün Hadiselere Düşünce yolu ile değil de, Gönül Gözü ile bakmasını bilebilirsek, o zaman Cennetimizi yaşarız.
Dünyaya gelen her canlının bir Görevi vardır. Her Varlık, Bilinç Düzeyine göre, lâyık olduğu ortamlara gelerek, ihtiyacına göre, Hak ettiği şeyleri alır ve bu yol ile Evrimini tamamlar.
Bu Dünyada Nefes alan herkes, hem Eğitir, hem Eğitilir. İnsan İnsanın Öğretmenidir. Dünya İmtihanları bu yol ile yapılır. Bütün bunları bilmek, Dünya Okulunda Başarılarınıza yardımcı olacaktır.
BÜLENT ÇORAK
Benden Su Hakkında bir yazı yazmam istendi. Hepimizin Bildiği ve Klasik Kelimeler ile ifade edilen Su Hakkında acaba be yazabilirim diye düşünürken Su Bana Kapılarını ve Dünyasını açtı.
Kimyasal olarak H20 Rumuzu ile Tanımladığımız ve Kelime olarak da iki Küçük Harf ile ifade ettiğimiz Suyun, Orada Hayallere bile Sığamayacak Enginliğini gördüm.
Kabaca ifade edilir ise SU İnsanın, Doğanın ve Her Şeyin bir Yaşam Kaynağıdır. SU Kelimesini tersten okursak US Kelimesinin Akıl olduğunu görürüz. Yani Su aslında Kendine göre Aklı olan Yaşayan bir Güçtür.
Aynı Zamanda Su, Doğadaki Görsel Azameti ve Güzellikleri ile Ruhumuzu Dinlendiren bir Terapist, ve Bulunduğu Ortama göre Kılık Değiştiren bir İlüzyonist, aynı Zamanda da bir Sanatkârdır.
Bir Kar Tanesinin içindeki O ince, zarif oyarlı acaba Hangi el işlemiştir. Buhar, Buz, Kar gibi Takma isimleri ile Kılık değiştiren bir Su Damlası Bizi Bir Gül Yaprağının üstünde olmadık Düşünce girdaplarına çeker.
O Sadece Bedenimizi Besleyen ve Bizi Yaşatan bir Vesile değil, Düşüncelerimizi de Kamçılayan bir Güç Potansiyelidir. Suya bir içecek gözü ile Bakılır ise O Sizin Sadece bir Bedensel ihtiyacınız olur.
Bir Damla Suyu Derinlemesine Düşünür iseniz, onun içinde Tüm Kâinatı ve Tanrı’yı da Bulabilirsiniz. Su Aşktır, Romantizmdir, aynı Zamanda da Ölümdür. Su Sizi Boğar Ölürsünüz. Bir yağmurun yağışını seyrederken Romantizmi yakalarsınız ve Bir Deniz Kenarında da O Size Aşk olarak Yaklaşır.
Bir Su Damlasının içinde bulunan binlerce Su Molekülleri el ele tutuşarak Yağmur adı altında yerden göğe yükselen bir Melek, Gökten de yere inen ve Allah’ın Rahmetini Taşıyan bir Enerji Zinciridir.
O Yer ile Göğü Birleştiren bir Araçtır. Su Pozitif bir Güç Kaynağıdır. Bütün Enerjileri Bünyesinde Toplayan bir Güce Sahiptir. O Pozitif Enerjisi ile İnsanın ve Dünyanın Negatif Enerjilerini yıkar.
Bedensel Gücü ile de Doğayı ve Şehirleri yıkayarak Temizler. Su iki Tarafı Keskin bir Kılıçtır. Hem Var eder, hem de Yok eder. Kendi Gücüne Göre O bir Tanrı’dır. Suyu Derinlemesine Düşünerek Tanımlamak Belki Kitaplara bile Sığmayabilir.
Ancak Suyu Susadığımız Zaman içmek yerine Düşüncelerimiz ile de içmesini Başarabilirsek bu Bize Çok değişik ve Zengin Görüşler ile Derin Düşünceler Kazandırabilir.
VEDİA BÜLENT ÇORAK